İki dernek başkanı İha muhabirini ve bizi işaret ederek Hema yanlısı yayın yapan basın var demişler.


İha adına konuşamayız ama bizim için halt etmişler.


Bazıları kendileri nasılsa, karşısında bulunan kişileri de öyle görürmüş.


Bunları iyi tanırım, nalıncı keseri gibi kendilerine yontarlar.


Basını takip edenler neyin ne olduğunu çok iyi biliyorlar.


Bizde ne kadar Hema haberi yayınlanıyorsa diğerlerinde de o kadar yayınlanıyor.


Sorun şu: Haber bizde daha çarpıcı, daha dikkat çekici, daha güzel, daha ciddi duruyor.


Bu yüzden göze batıyor.


Biz buradan Hema&[#]8217;ya çağrı yapıyoruz.


Hangi gazete (ve görsel medyaya) ne fatura kesmişlerse, hangi gazeteye ne kadar ödeme yapılmışlarsa belgeleriyle (faturalarıyla) birlikte açıklasınlar.


Bakalım kim zararlı çıkacak?



Memleketimden gazetecilik manzaraları (XIII)



Okurlarımızı kişisel sorunlarımızla meşgul ettiğimiz için öncelikle özür diliyorum.


Bu haddini bilmezlerle biraz daha işim var, kusura bakmayın ve bana biraz daha müsaade edin.


Her ne kadar gazetecilik ilkelerine ters düşüyor görünse de yazdıklarımda kamu yararı var (bu yararı yakında görürsünüz) ayrıca kimin nasıl gazeteci olduğunu gösterdiği için mesleğimize de katkısı var.


Kendini bilen, beni seven okurlarımdan affımı rica ediyorum.


Beni sevmeyen, kendini bilmeyen okurların ise böyle şeyler zaten hoşuna gidiyor, onlar da biraz daha seyire baksın.


Karagöz Hacıvat oynatıyoruz, keyifle izlemeye devam etsinler.


Camiamızın içinden değerli bir arkadaşım &[#]8216;ağabey şöhret olmak isteyen sana saldırıyor&[#]8217; dedi.


Haksız da sayılmaz. Baksanıza çoluk çocuğun maskarası olduk.


Zaten kocayınca öyle olunurmuş, biliyorsunuz.


Pencereden at beni, in aşağı tut beni. Bunlar da atıp tutuyorlar.


Benim eski çırak herkesten önde gidiyor.


Bu çocuğu ezmedim de. Parası olmadığı zaman para da verdim, karnı aç olduğu zaman yemek de yedirdim. Keşke ezseymişim, keşke daha farklı davransaymışım.


Ezerek yetiştirseydim başkasına ait yazıyı kendi yazısıymış gibi kullanmazdı.


Ayıbını ortaya çıkarttım ya şimdi bunun gözünde benden kötüsü yok.


Ayıp dedim de buna sanki ödül gibi geldi.


Bazıları böyledir, yüzlerine yağmur damlası ya da bir serpinti gelse, birisi suratlarına suya benzer bir şey atsa yarabbi şükür derler.


Hiçbir şey yokmuş gibi davranıyor. İnsanda biraz utanma sıkılma olur. Bu ne pişkinlik!


Seçim kaybettikçe, adı bazı olumsuzluklarla anıldıkça koltuğuna daha sıkı sarılan siyasetçilere benziyor.


Bizde böyle durumlarda onurlu bir davranış sergileyip görevden ayrılma alışkanlığı yok.


Bu çocuk niye etsin.


Devam et çocuk, iyi gidiyorsun. Ben olsam senin yerine köyüme geri dönerdim ya neyse, dediğim gibi sen devam et.


Devam et ama dengeli bir şekilde et.


Ne o öyle bir kabız diyorsun, bir ishal diyorsun. Karar ver. Kabız mı ishal mi?


Bir öyle bir böyle olursan gazeteci olamazsın. Bir çizgin, bir duruşun olması lazım.


Bir yazında sana cevap verenin&[#]8230; diyerek kendine küfür ediyorsun, sonra eveleyip geveleyip bir şeyler demeye çalışıyorsun.


Sinirlerine hakim ol. Kendini koyuverme.


Ustandan hiç mi bir şey öğrenmedin. Bak yarın bir gün mahkemelik oluruz.


Babanın köydeki tarlaları da yetmez, sonra ağlarsın.


Ben öyle çoklarını ağlattım. Sonra söylemedi deme.


Bu arada beni kovan kişinin kim olduğu konusunda senden açıklama bekliyorum, haberin olsun.


Biri de eski patronum zaten kıyımsızdı, borcumu öderdi demiş.


Bu da hayatı tiyatro sahnesi gibi görüyor, oyun zannediyor.


Bazı olaylar karşısında şoka girince böyle olmadığını anlıyor ama bir müddet sonra tekrar eski haline geri dönüyor.


Madem kıyımsızdı, bana niye ihtiyaç vardı. Kendin söyleseydin de sorunun çözülseydi ya.


Sen bu martavallarla ancak kendini kandırırsın: Eski haberlere yeni haber havası vererek yaptığın gibi.


Gazetenin bulunduğu sokaktan geçerken beni göremediğini söylemişsin.


O sakaktan yaklaşık bir senedir arada sırada geçiyorum.


Ayrıca bazı yerlerden geçerken Bodasaki&[#]8217;nin tünelini kullanıyorum, daha romantik oluyor.


Herhalde bu yüzden görmüyorsundur. Hem sen beni görüp de ne yapacaksın.


Ben seni görmek istemiyorum ki. İlla da görmek istiyorsan her gün saat 12.00 ile 14.00 arasında hemen yakınınızda bulunan, binasında kiracı olduğunuz marketten gazete, su ve kuruyemiş alıyorum.


Beni çok merak ediyorsan bu saatler arasında bekle görürsün.


Sen ahiret inancına sahip bir müslümansın gazetenin gerçek sahibinin kim olduğunu söylersin.


Ben biliyorum, devlet biliyor, birçok insan biliyor, hadi söyle de herkes bilsin.


Bu arada gazeteyi babasından kalan mirasla kurduğunu anlatmaya çalışan çocuğun matematiği biraz zayıf görünüyor.


Gazete 7 Ekim&[#]8217;de bizde 2 gün sonra kuruldu, babası Kasım ayının üçüncü haftasında vefat etti.


Arada yaklaşık iki ay var. Babasının öleceğini biliyormuş, yatırımı bu öngörüyle yapmış demek ki.


Bu çocuğa tavsiyem, babasından kalan mirasın hepsini harcamaması yönünde olacak.


Gerçek ortaya çıktığında paraya ihtiyacın olabilir.


Bu arada herkes gibi devlet de olup bitenleri izliyor.


Bu işler zaten devlet sadece izlemekle yetindiği için bu hale geldi.
Devlet burada hangi gazete kimin, hangi gazete ne amaçla çıkıyor, hangi gazetenin ne eksiği var, bilmiyor mu?


Elbette biliyor. Bilmiyorsa devlet olmasının ne esprisi var.


Önceki yazımda derneğin hikayesini anlatırken hiçbir faaliyeti olmadığı için tabela derneği olarak kaldı demiştim.


İyimser konuşmuşum, tabelası bile yok ki. Tabelası yok ama naylon üyeleri var.


Halil İbrahim Özkan gazeteciliği bırakalı iki yıl oldu, Hasan Acar da öyle.


Bir de Özlem Küçük var. Bende daha anlatacak çok hikaye var.


Sevgilisi tarafından terk edilince intihara kalkışan mı dersiniz.


Kulağındaki işitme kaybı memuriyete engel olmasına rağmen torpille alınan raporla memur olan şahsın hikayesi mi dersiniz.


Daha neler neler. Maydanozlu köfteler.


Bekleyin görün.



Basın bayramı



Bu sefer ki basın bayramı pek şenlikli.


Sizi bilmem ama ben kendi adıma çok eğleniyorum.


Ortalıkta güzel yazılar dolaşıyor, güzel nutuklar atılıyor, anlamlı mesajlar veriliyor.


Gazetecilik mesleğinin ve basın özgürlüğünün ne kadar önemli olduğu vurgulanıyor, bunun demokrasinin güvencesi olduğu belirtiliyor.


Bütün bunlar ertesi günü unutuluyor. Basının önemi bizde senede iki gün biliniyor.


Biri 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, diğeri sansürün kaldırışının yıldönümü 24 Temmuz Basın Bayramı.


Bunun dışındaki günlerde basın genelde günah keçisidir.


Sansür de zaten kâğıt üzerinde belki görünmüyor ama değişik uygulamalarla devam ediyor.


Basında gelişme olduğu söyleniyor. Bana sorarsanız gelişme değil gerileme var.


İşin ekonomik zorlukları ayrı bir dert, gazeteciliğin ayağa düşmesi ayrı bir dert.


Gazetecilik itibarı ve saygınlığı giderek azalan, etkisi, güvenilirliği ve inanılırlığı kaybolan bir meslek haline geldi.


Basın bayramını bu şartlar altında kutluyoruz. Kutlu olsun.