Demokrasinin bizim gibi bütün kurum ve kuralları ile yerleşmediği, herkesin işine geldiği gibi yorumladığı ve genelde kağıt üzerinde kaldığı ülkelerde basında çıkan eleştiriler pek hoş karşılanmaz.


Birisine gözünün üstünde kaşın var deyin bakın ne oluyor haliniz.


Bunları 20 seneyi aşkın gazetecilik yaşamımda edindiğim tecrübe ve deneyimlere dayanarak söylüyorum.


Kimsenin eleştiriden ders aldığını, basın bize şu eksiğimizi, bu hatamızı gösterdi, uyarıları dikkate aldık, eksiğimizi giderdik, hatamızı düzelttik diyeni, öz eleştiri yapanı görmedim.


Bizim gibi ülkelerde kimse hatalı olduğunu, hata yapabileceğini kolay-kolay kabul etmez.


Ne kolay-kolayı, hatta hiç kabul etmez.


Kabul etmediği için eleştiriye kızar, bozulur, küser, alınır, darılır, tepki gösterir.


Oysa basının görevi eleştiri yapmaktır, muhalefet etmektir, hata yapanı uyarmaktır, eksikleri, yanlışları, sorunları gündeme getirmek ve düzeltilmesini istemektir.


Basının böyle bir görevi olduğunu kabul etmek istemezler.


Laf başına geldi mi basın demokrasinin vazgeçilmez unsurudur ama eleştirmediği sürece.


Eleştiri yapan, eksiği, hatayı, yalanı yanlışı gösteren gazeteciyi sevmezler.


Gazeteci hep övmeli, methetmeli, yağlamalı, yoğurtlamalı, kurumları, kuruluşları, insanları hep sırtında taşımalı.


40 gün sırtında taşı bir gün indir bak senden kötüsü oluyor mu?


Bizde çok doğru, fazla dürüst olan, baston yutmuş gibi dik duran gazeteci sevilmez.


Gazetecinin esnek olanı, ara sıra bazı şeyleri görmezden, duymazdan, bilmezden geleni makbuldür.


Parayla haber yazan gazeteci de sevilen gazeteci tipleri arasındadır.


Böyle gazeteciler kullanışlıdır ve kullanışlı gazeteci birçok kişinin, kurumun, kuruluşun işine gelir, işini görür.


Buraya kadar yazdıklarıma az da olsa uymayan kişiler, kurumlar ve kuruluşlar da var.


Bunlardan biri Başkent Elektrik A.Ş.


Bartın&[#]8217;a ücreti mukabili elektrik hizmeti veren şirket, hatlarda yaptığı bakım onarım ve tesis yenileme çalışmalarından dolayı programlı, arızalar nedeniyle de aniden meydana gelen elektrik kesintileri bıkkınlık verdiği için eleştiri ve tepki topluyor.


Basında (çoğu bizde) şirkete yönelik haber ve yorumlar bir ara oldukça yoğundu.


Bu yoğunluk şirketin yaptığı açıklamalarla ve basına olan son derece demokratik, eleştiriye açık, hazımlı, anlayışlı ve şeffaf yaklaşımla azaldı.


Başkent Elektrik A.Ş.&[#]8217;nin yaklaşımına 2,5 ay önce kaleme aldığım bir yazıda da değinmiş, eleştiriye hoşgörüyle yaklaşan, ders almayı ve eksiklerini gidermeye çalışmayı bilen şirketin bu yönünden övgüyle söz etmiştim.


İki eleştiri yaptı diye gazeteciye tavır takınan belediye başkanları, parti yöneticileri, bürokratlar, çevreciler gibi kendini beğenmiş, şımarık, havalı hareket ve davranışların içine girmeyen, en sert haber ve yorumlara bile anlayışla cevap vererek olaylara açıklık getirmeye ve kamuoyunu bilgilendirmeye çalışan şirketin bu yaklaşımından ne kadar övgüyle söz etsek azdır.


Başkent Elektrik A.Ş.&[#]8217;den bu şekilde yeniden söz etmemizin sebebi hikmeti gazetemize yapılan ziyarettir.


Şirketin Kurumsal İletişim Uzmanı Neslihan İzmirli ve Mine Ünalan ziyaretimize geldi.


Sohbetimizde karşılıklı anlayış çerçevesinde hareket etmenin önemine değindik, eleştirileri ve şirketten bu eleştirilere verilen cevapları konuştuk.


Şirketin o kadar eleştiriye rağmen basına olan sıcak ve samimi yaklaşımı daha önce açıklamalarla bize yansımıştı.


Aynı yaklaşım personelinin yüzünde de var ve bu yaklaşım bu kez ziyaretle bize yansıdı.


Basın olumsuz yazdıkça şirket basına olumlu geldi.


Açıklamayla geldi, ziyaretle geldi.


Başkent Elektrik demokratik bir yaklaşımla basını çözdü, basınla nasıl anlaşılabileceğini gösterdi. Bu demek değildir ki eleştirilerimiz devam etmeyecek.


Elbette devam edecek. Biz başka bir şey söylüyoruz.


Yaklaşımdan söz ediyoruz. Aynı yaklaşımı Hema şirketi de sergiliyor.


Onları da Başkent Elektrik gibi kaç kere yerin dibine sokup çıkardık.


Yine de bir kere ağızlarını açıp iki kelime kötü laf etmediler, basına sırtını dönmediler.


İki şirketimiz de bu yönleriyle herkese örnek olsunlar.




Okur görüşleri&[#]8230;



Amasra&[#]8217;ya ve Bartın&[#]8217;ın her hangi bir köşesine yapılmasına şiddetle karşı çıktığımız termik santralı ikide bir Filyos&[#]8217;a sürüyoruz ya bu konuda yanlış yaptığımızı savunan &[#]8220;Bartınlının canı can da Filyoslunun ki patlıcan mı?&[#]8221; başlıklı yazıma okurlardan ilginç yorumlar geldi.


Gelin bu yorumları birlikte okuyalım:


&[#]8220;Size katılıyorum. Bartın´da güçlü bir karşı duruşla karşılaşıldığı için Termik Santral(ler) projesini Filyos´a kaydırıyorlar. Yazık&[#]8230; Yazık&[#]8230; Filyos gibi doğa cenneti, birinci sınıf tarım arazilerine sahip bir yere ağır sanayi tesisleri ve termik santral planlanıyor. Filyos halkı gelip Çatalağzı&[#]8217;nda birkaç gün yaşasın. Sonra karar versinler.


´İş olsun da ne olursa olsun´ mantığıyla yaşam alanlarının öldürülmesine, havalarının, denizlerinin katledilmesine bakalım izin verecekler mi? Üstelik iş alanlarında yerel halkı istihdam edecekleri de meçhul. Yabancı işçiler ucuza geliyor çünkü. (Örnek: Eren Çatalağzı santralı) Aslında da bu milleti bu kadar çaresiz hale getiren politikacılara yazık&[#]8221; (Berran Aydan, TEMA Vakfı Temsilcisi, Zonguldak)


&[#]8220;İlkokul öğretmenimiz (Allah Rahmetini eksik etmesin) elli sene önce daha birinci sınıfta bize şöyle derdi: &[#]8220;Herkes kendi kapısının önünü temizlerse bütün şehir tertemiz olur&[#]8221; Biz önce kendi kapımızın önünü temiz tutalım. Sonra imece usulü, Filyos yardım isterse koşa koşa gider ona yardım ederiz. Naçizane, çevrecilikte biraz bu demek değil mi?&[#]8221; (Bendeniz, Bartın)


Okur görüşleri böyle.


Benim görüşüm de şöyle:


Kapımızın önünü temizleyelim ama tozları başkasının kapısının önüne süpürmeyelim.


Filyos Çevre Düzeni Planı&[#]8217;nda istediği kadar sanayi alanı gözüksün, Amasra&[#]8217;ya uygun olmayan santral Filyos&[#]8217;a hiç olmaz.


Ha Filyos&[#]8217;a yapılmış ha Amasra&[#]8217;ya ha Bartın&[#]8217;ın başka bir köşesine.


Arada çok fark yok. Termik santral Filyos&[#]8217;a yapılsın diye ısrar etmemek lazım.


İşin ucunda yağmurdan kaçarken doluya tutulmak da var.


Sonra söylemedi demeyin.




Memleketimden gazetecilik manzaraları (XVI)



Bizim üç kuruşluk resmi ilanla alamete binip kıyamete giden basının durumu eleştiriden ders almadığımızın ve bildiğimizi okuduğumuzun en çarpıcı örneklerinden birini oluşturuyor.


Memleketimden gazetecilik manzaraları bugün 16&[#]8217;sında ve biz tam 16 sayıdır basında çıkan hatalardan söz ediyoruz, bir ara sanki düzelir gibi olmuştu, sonra yeniden eski halini aldı.


Bazı mevkutelerimizin cumartesi sayıları evlere şenlikti.


Üniversitemizin büyük başarısı diye atladıkları haber bir hafta önce Manşet Gazetesi&[#]8217;nde çıktı. Bu haber bizim gibi üniversitenin yaptığı değerlendirme üzerine kurulmalıydı.


Yoksa bayat haber vermiş olursunuz ve oldunuz.


Biz Özel İdare Dergisinin ikinci sayısı çıktı diye haber yapalı neredeyse üç hafta oluyor.


Haberden bi haber olan bir gazete haberinde derginin ikinci sayısı çıktı demiş.


Bu gazetenin cumartesi sayısı çıkmış haberle dolu.


Beyler ve de bayanlar neden gazeteleri takip etmiyorsunuz.


İnsan rakiplerinin ne yaptığını, nasıl haber yaptığı, hangi haberle çıktığını merak etmez mi?


Gazete almayan, okumayan gazeteci olur mu?


Gazeteci olmanın en önemli şartlarından biri okumaktır.


Ne bulursanız okuyacaksınız. Okumazsanız gazeteci olamazsınız.


Bakın bana her gün yerel gazetelerle birlikte bir de yaygın basından Milliyet Gazetesi&[#]8217;ni alıp okuyorum.


Bizimkiyle birlikte 6 tane günlük gazete var. Hepsini toplasan 1,5 lira ancak ediyor.


Gazeteleri alın, refiklerinizi takip edin.


Hem böylece rakam küçük de olsa yerel basına katkınız olmuş olur.


Bu arada çağrılarım yanıt bekliyor, bunu da söylemeden geçmeyeyim.


Tekrar ediyorum: Hema hangi gazeteye ne kadar destek vermiş açıklasın.


Hatırlasanız bir çağrıda benim eski çırağa yapmıştım.


Onu da tekrar ediyorum: Kimmiş beni senin mevkutenden kovan hadi söyle bakalım çocuk.