At çiftliği.
Fare basar.
Kedi beslerler.
Farelere az gelir.
Kedilerin sayısı çoğalır.
Yine başarılı olamazlar.
Tuzaklar kurarlar.
Hepsi tuzağa düşmez.
Zehir denerler.
Hepsi zehire gelmez.
Ne yapacaklarını şaşırırlar.
Çaresiz kalırlar.
Araştırma.
Soruşturma.
Derken çiftlik sahibi bir arkadaşına dert yanar.
Çaresizliğini anlatır.
Çözüm konusunda yitirdiği umudunu anlatır.
- Çare kolay.
- Nasıl?
- Fareden kedi yapacaksın?
- Nasıl olacak?
- Tuzak kuracaksın.
Bir fare yakalayacaksın.
Onu bir kafese atacaksın.
Aç bırakacaksın.
Sonra birkaç fare daha yakalayıp.
Öldüreceksin.
Kafesteki fare aç kalınca.
Takatten düşünce.
Hatta...
Tam ölmek üzereyken ona bir parça fare eti atacaksın.
Onu yiyerek hayatta kalsın.
Bu durum birkaç defa tekrarlanınca...
Normal zamanda da kafesteki fareyi, fare etiyle besleyeceksin.
Öyle ki...
Artık güçlenecek.
Kuvvetlenecek.
Diğer farelerden daha diri.
İri...
Kuvvetli olacak.
Sonra onu çiftliğe salacaksın.
Fareler onu görünce...
Hemen yanına gelecek.
Gelmese bile.
Ondan kaçmayacak.
O ise...
Bulduğu fareyi yiyecek.

Yaşanmış bir olay.
Böyle yaparlar.
Çiftlik fareden temizlenir.
Elde avuçta tek fare kalır.
Onu da kafese alıştırırlar.
İşi bitince gelir.
Kafese girer.
[*] [*] [*] [*]
Bu olayı duyuncaya kadar...
Yaşanan yönetim sıkıntıları nedeniyle şöyle düşünürdüm:
Bizi yönetenler.
Hep içimizden çıkıyor.
Neden sonra değişiyorlar?
Kendilerine çalışıyorlar.
[*] [*] [*] [*]
Bu hikayeden sonra...
Bakış açım değişti.
Hepsi bizim içimizden çıktı.
Milletimizin bir ferdi.
Ama...
Geçtikleri yollar.
Yaşadıkları hayatlar.
Onların bize bakışını değiştirmiş.
Hayatta kalmak için bizi...
Milleti...
Devleti yemeleri gerektiğine inanmışlar.
Halbuki...
Onların doğası, bize ihanet etmeden yaşamalarına müsait...
Ancak psikolojileri farklı.