Yalan söyleme hastalığı, yani "patolojik yalan", yalan söylemenin alışkanlık haline gelmesi durumudur. Psikiyatride "mitomani" olarak adlandırılır. Bu belirtiye sahip kişilere "mitoman" denir. Mitomani, Yunanca muthos (efsane) ve Latince mania (delilik) kelimelerinin birleştirilmesinden meydana gelmiştir.
Yalan söyleme hastalığı yani “patolojik yalan” kendi başına bir hastalık değildir, başka psikiyatrik rahatsızlıkların belirtisi olabilmektedir. Bazı kişilik bozuklukları, dürtü kontrol bozuklukları, anksiyete bozuklukları veya depresyon görülen psikiyatri hastalarında yalan söyleme davranışı görülebilir.
"Patolojik yalancı", hikayelerini genellikle insanları etkileyeceğine inandığı bir şekilde süsleyen kişidir. "Patolojik bir yalancı", normal bir yalancıdan farklı olabilir. Çünkü "patolojik bir yalancı", söylediği yalanın -en azından toplum içinde- doğru olduğuna inanır ve rolü yapar.
"Patolojik yalancılar", genellikle kendilerini doğruyu söylediklerine ikna ederler ve bu da yalan makinesi testlerini ve diğer sorgulamaları değiştirebilir. Bir yalanı yakalandığında, "patolojik yalancılar", düşmanca davranmaya veya yalan söyledikleri gerçeğini göz ardı etmeye çalışırlar.
Bu tespitin üzerine bir ekleme yapmaya gerek var mı?
Ben, Zonguldak’ta böyle bir "yalancı" tanıyorum!
Siz, tanıyor musunuz?

Kentini değil, kendini düşünen milletvekili!

AK Parti Zonguldak Milletvekili, kendi şirketi olduğu halde, oğlunu bir simitçide garson-bulaşıkçı olarak çalıştırıyordu!
Eleştirdik, bu çocuğun simitçide çalışmasının yanlış olduğunu anlattık!
Doğrusu, kendi şirketinde çalışmasıydı!
Ama milletvekili, oğlunu kendi şirketinde çalıştırıp maaş vermek yerine, Erdemir’e yerleştirmeyi tercih etti! 
Kızını da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na yerleştirdi!
10 aylık milletvekilliği döneminde en dikkat çeken icraatı, çocuklarını işe koyması oldu!
Biz, oğlu simitçide çalışırken eleştirdik!
O gün bize, “Çocuğu için bile haksızlık yapmıyor” diye yazanlar, bugün başka şeyler yazıyorlar!
Milletvekili bile aldığı bu kararlar nedeniyle kendini savunamazken, yancıları atağa geçmiş, "kendi hakkıyla girdiğini" filan yazıyorlar!
İzlemeye, eğlenmeye devam ediyoruz!
Diğer çocuğunu da işe koyarsa, işlem tamamlanacak!
Hayırlısı bakalım!
"Kentini değil, kendini düşünen milletvekili" tarifinin nasıl olduğuna tanık oluyoruz!

Zonguldak Kömürspor küme düştü!

Şu anda şehirde herkes birbirini suçluyor!
Siyasetçiler, işadamları suçlanıyor!
Zonguldak’ta elini cebine atacak siyasetçi mi var, Allah aşkına...
Bedavadan milletvekili olan biri, Zonguldak için elini cebine atar mı?
Telefon açıp, Zonguldak Kömürspor için birinden para ister mi?
Eskiden Erdemir’den, Zonguldak Kömürspor için para istenirdi!
Şimdi çocuklarına iş isteyen milletvekilimiz oldu!
Ama bu işin asıl sorumlusu, Zonguldak Kömürspor’un sahibi olduğunu söyleyen Demir ailesidir!
Şirket de, kulüp de onların elinde!
Kimseyi suçlamaya hakları yok!
Şirketlerini küme düşürdükleri gibi, takımı da küme düşürdüler!

Kıssadan Hisse: Yalan...

Vaktiyle bir padişah, ellerindeki esirlerden birini, "diğer esirleri kıştırtıyor, isyana teşvik ediyor" diye cezalandırmak istedi. Bu tür suçların cezası da idamd. Esir, bunu bildiği için, "Ölümden öte yol yoktur" felsefesiyle, kendi dilinde padişaha sövüp saydı, iyice içini döktü.
Padişah, esirin dilinden anlayan bir vezire, "Neler söylüyor bu adam?" diye sordu. Vezir, temiz yaratılışlı, iyilik yanlısı biriydi. Esirin küfürler savurduğunu değil de, "Padişahım, 'Ben bir hata ettim, bir padişah olarak sana yakışan ise affetmektir. Allah da bağışlamayı ve bağışlayanları sever' diyor" dedi.
Vezirin bu sözleri üzerine padişah  merhamete geldi ve esiri affetti. Fakat esirin dilinden anlayan kötü yürekli bir başka vezir  duruma müdahale ederek, "Padişahım, bu esir söylenenlerin tam tersine size en ağır küfürleri savurdu, ağzına geleni söyledi" dedi.
Padişah, yerinde bir soyluluk gösterisinde bulundu. Kötü yürekli vezire hitap ederek, "Önceki vezirimin söylediği yalan, senin söylediğin doğrudan daha çok hoşuma gitti. Senin gammazlığına itibar etmiyorum" dedi ve af kararını geri almadı...

Günün Fıkrası: Yalancı...

Padişahın biri, "Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim" demiş. Yalancılar, hemen saraya koşuşturup  başlamışlar yalana...
- Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü.
- Bunun neresi yalan? Kuş kartaldır, aslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı mı götürür tabii!..
- Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!..
- Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa, kral odur tabii!..
- Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü!
- Senin ok, bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce, takılacak yer bulamayıp yere inmiştir.
Böylece padişah, her yalana gerçek bir bahane bulmuş ve kimse padişaha, "Bu yalandır" dedirtememiş.
Ama bir gün, Zonguldak’ta yaşayan biri gelmiş;
- Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştın. Şimdi geri almaya geldim. "Yalandır" dersen ödülümü ver. "Yalan değil" dersen borcunu öde!..
(Bu yalancı, padişahtan altınları alırsa, dolandırdığı trafik polisine 100 gram altını öder mi?)