Türkiye&[#]8217;nin her ay milyarlarca liralık gideri var.


Bu gideri karşılamak için değirmenin çok iyi dönmesi gerekiyor.


Vergiler, harçlar, cezalar bu değirmene taşınan en büyük su kaynaklarından bir bölümünü oluşturuyor.


Bu su kesilirse veya yeteri kadar akmazsa sıkıntı oluyor.


İşte ödeme kolaylığı adı altında çıkarılan aflar bu sıkıntıyı aşmak, yani suyun yeteri kadar akmasını sağlamak için yapılıyor.


Aynı şekilde sigorta primleri de öyle.


Tahsil edilemediği için biriken primleri alabilmek için de af niteliğinde düzenlemeler yapılıyor.


Bu aflar iki üç senede bir oluyor.


Bu kaynaklar değirmenin dönmesi için hayati önem taşıyor.


Bunlar önemli ama tek başına yeterli değil.


Değirmenin dönmesi için başka kaynaklar da gerekiyor.


Bu kaynaklar arasında şans oyunları da bulunuyor.


Haftanın neredeyse her gününe bir oyun düşüyor.


Bu oyunlardan yapılan kesintilerle devlete muazzam para kalıyor.


Kumarı oynayan değil oynatan kazanır diye bir laf vardır.


Nitekim şans oyunlarında da kazanan devlet oluyor.


Bakın bütün oyunlarda devlet kurumları için (çocuk esirgeme, savunma sanayi gibi) yapılan kesintiler büyük ikramiyeyi ikiye üçe katlıyor.


Değirmene su mu lazım.


Çıkar vergi ve sigorta affını, oynat şans oyunlarını, taşı suyu.


Bir de bedelli askerlik var.


Devletin değirmenine su taşıyan kaynaklardan biri de bedelli askerlik.


5 senede bir ya da 10 senede bir uygulanan bu yöntem değirmenin dönmesine katkıda bulunuyor.


Bedelli askerlikte bir ay bile asker ocağında kalınmıyor.


Yaşı askerlik çağını geçmiş, askerliğini çeşitli nedenlerden dolayı bir şekilde tehir etmiş ve yapmamış 30-40 yaşları arasındaki kişiler arasında bedelli askerliği dört gözle bekleyenler oluyor.


Parası olan ya da bir yerden bulup buluşturan kişiler askerliği normal süresi olan 15 ay değil, sadece üç hafta yapıyor.


Bedelli askerlik, askerliğini normal olarak yapan kişiler arasında eşitsizlik yaratıyor.


Bu da büyük rahatsızlık veriyor.


Bir tarafta 15 ay, diğer tarafta 21 gün.


Kısa dönemler de 4 ya da 5 ay.


Haksızlık yapılıyor.


Ben doğu ve güneydoğu da askerlik yapacağım terörle mücadele edeceğim, başkaları parasını verecek askerlik bile yapmayacak.


Var mı öyle üç kuruşa beş köfte.


Bir de yurt dışında ikamet edip de Türkiye&[#]8217;ye yılda bir kez turist gibi gezmeye gelenler var.


Bunlar da vatani görevlerini, hazineye irat kaydedilmek üzere belli bir para karşılığında kısa süre (onlarda 21 gün) yapıyorlar.


İçinde bulunduğumuz bu günlerde bedelli askerlik tartışmaları yapılıyor.


Kimi olsun diyor, kimi olmasın diyor.


Hükümet bu konuda bir çalışma yapıyor.


Bu çalışma olgunlaştı ve yakında uygulamaya girecek.


Şahsen ben olmasın diyenlerdenim.


Bu iş emekliler arasındaki intibak olayına benziyor.


Maaş farkları gibi askerlik konusunda da insanları farklı konumlara koyuyoruz.


Nasıl olsa bedelli çıkar diye yıllarca askere gitmeyenler var.


Bir tarafta 20 yaşına gelince zorunlu olarak askere giden gençler.


Diğer tarafta para ile askerlik yapanlar.


Yani askerlik yapmayanlar.


Sıradan vatandaş zorunlu olarak bu görevi yaparken, ayrıcalıklı konumundaki kesim parasını verip gitmiyor.


Bedelli askerlik yapanlar Mehmet Ağa.


Üniversite mezunu olup da kısa dönem askerlik yapanlar Mehmet Bey.


Vatani görevini normal olarak yapanlar Mehmetçik.


Benzetmeler aradaki farkı açık ve net bir şekilde gösteriyor sanırım.





Tasavvuf kültürü, Dervişler ve Osman Turna



Siyasetle de uğraşan ve Belediye Başkanı olup kente hizmet etmek isteyen Mali Müşavir Osman Turna&[#]8217;nın koleksiyon merakı, geldiği noktada Bartın için çok değerli bir kazanım oldu.


Turna&[#]8217;nın tasavvuf ve tekke kültürü ile dervişlere ait eserlerden oluşan koleksiyonu yeni parçalarla her geçen gün daha da zenginleşiyor.


Demesine göre insanlar nasıl Mevlana için Konya&[#]8217;ya gidiyorsa tasavvuf ve tekke kültürüne ait eserler için de Bartın&[#]8217;a gelecekler.


Yani bir nevi Derviş turizmi.


Oldukça iddialı konuşuyor.


Taşhan&[#]8217;da kendisine ait iki odada sergilediği koleksiyonu iddialı olmasa böyle konuş(a)mazdı.


3 yaşındaki yeğenim Arkın&[#]8217;la birlikte ziyaretine gittiğimizde Taşhan&[#]8217;daki küçük müzeyi de gezdik.


Arkın, Osman amcasının oyuncaklarına ilgiyle baktı ve büyük bir merakla inceledi.


Gördükleri kendi oyuncaklarına benzemiyordu.


Çok farklıydı.


Belki de farklı oldukları için bu kadar ilgisini çekmiştir.


Turna ile sohbet ettik. Resmiyette müze olmayan ama içinde birçok müzeden daha değerli eşyalar bulunan içi eser dolu odaları gezdik.


Daha önce birkaç kez gördüğüm eserleri bir kez daha inceleme imkanı buldum.


Osman Turna, bize son aldığı eserleri de gösterdi.


Yüzünde heyecan, gurur ve sevinç ifadesi vardı.


İnsanları tasavvuf ve tekke kültürüne ait eserleri görmek için Bartın&[#]8217;a getirecek kadar muazzam bir çalışma yapıyor.


Akademisyenler, televizyoncular, bu kültüre meraklı olanlar arayıp soruyor, bilgi istiyorlarmış.


Elimden geldiğince yardımcı oluyorum diyor.


Buradaki eserleri şimdiden yurt çapında tanıyan, arayan, soran birçok insan varmış.


Turna&[#]8217;nın eserleri ileride büyük bir çekim alanı oluşturacağa benziyor.


Olursa iyi olur, Bartın&[#]8217;a büyük fayda sağlar.




Nice yıllara Manşet



Manşet Gazetesi kuruluşunun ikinci yıldönümünü kutluyor.


Yazı İşleri Müdürü Hacı Bulut eşi ile birlikte iki yıldan beri büyük mücadele veriyor.


Aile fertleri ile birlikte kurduğu gazete için dur durak bilmeden, gece gündüz demeden çalışıyor.


Hacı Bulut&[#]8217;u 1994 yılından bu yana tanırım.


Hüseyin Fırıncıoğlu&[#]8217;nun o tarihte bağımsız başkan adayı olarak girdiği ve yanlış hatırlamıyorsam 4 bin küsur oy alarak ikinci bitirdiği belediye seçimlerinde kampanyasında görev yapan üç kişilik ekibin üyesiydi.


Kendisi Konyalıdır ama Bartın&[#]8217;dan evli olup kavşak suyumuzu da içtiğinden dolayı artık Bartınlı sayılır.


Tüccar zihniyetli bir gazeteci olduğu için bu işin parasal yönünü iyi biliyor.


Gazetelerin ayakta kalabilmesi için bu yönü iyi bilmek gerekiyor.


O nedenle her gazeteye bir Hacı Bulut lazım.


Manşet&[#]8217;in güzel bir sistemi var.


Abone ve reklam gelirini yüksek tutarak kendi yağıyla kavrulmayı başarıyor.


Dağıtımını da düzgün yapıyor.


Hiç resmi ilan almasa, sıkıntı yaşamaz diye düşünüyorum.


Günlük gazetelerin en büyük gelir kaynağı ve dayanağı resmi ilan.


Zaten çoğu bunun için kuruluyor.


Resmi ilanı kes bak, çoğu nasıl topu atıyor.


Gazetelerin durumu bölgemizin kömüre bağımlılığını andırıyor.


Manşet gazetesi görebildiğim kadarıyla resmi ilana bağımlı değil.


Bu açıdan güzel bir örnek teşkil ediyor.


Manşet, günlük gazete enflasyonu bulunan Bartın&[#]8217;da ayakta kalması ve yaşaması gereken birkaç gazeteden biri.


Dileriz uzun yıllar yaşar.


Emeği geçenleri kutluyoruz.


Nice yıllara diyoruz.