Bir çekirdek.
Tohum.
Önce hazırlık yapıyorsun.
İşliyorsun toprağını.
Mevsimi bekliyorsun.
Atıyorsun toprağa.
Önce çatlıyor.
Sonra yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor.
Suluyorsun.
Boy veriyor.
Otunu çöpünü alıyorsun.
Dibini çapalıyorsun.
Suluyorsun.
Boyu uzuyor.
Yaprakları çoğalıyor.
Hizmeti gördükçe.
Neşeleniyor.
Çiçek açıyor.
Hizmet devam ediyor.
Bu kez meyveye dönüyor.
Daha iyi hizmet.
Mahçup ediyor.
Daha çok meyve ile karşılık veriyor.
Hiç nankörlük etmiyor.
Hizmeti gördükçe...
Meyveleri büyüyor.
Olgunlaşıyor.
Hizmet bitmiyor.
En sonunda mahcubiyetinden kızarmaya başlıyor.
Bir sabah bakıyorsun ki...
Sizi mis gibi kokuyla...
Mutluluktan...
Mahçubiyetinden...
Veya olgunluğundan kızarmış haliyle sizi karşılıyor.
Binbir emek.
Hizmet.
Sizi olgun bir domates olarak karşılıyor.
Başka bir meyve, sebze...
Yeter ki toprağa bir tohum atın.
Sonra da arkasında durun.
Velhasılı...
Bir bitkide bile verdiğiniz emeğin karşılığını görüyorsunuz.
Ya insan...
Öyle mi?
Her şeyi yapar.
Suç ya nefsine...
Ya şeytana atar.
Eskilerden birkaç nasihat...
Köstebeğin kabarttığı yere ağaç dik...
Toprak yumuşaktır.
Verimlidir.
Ağaç kök salar.
Sıcak havada kuşların yuva kurduğu yerde ara suyu.
Ya bir ırmak, dere, göl vardır.
Ya da biraz derinde su vardır.
Kuyu aç yeryüzüne çıkar.
Tavukların yattığı vakitte yat.
Uyandığı vakitte uyan.
Akşamın hayrından sabahın şerri evladır.
Gece dinlenmek içindir.
Daha çok yeşillik (sebze) ye...
Vücudunu yormaz.
Dinç olursun.
Ayağın yere sağlam bassın.
Ancak gözünü bulutlardan ayırma.
Ufkun geniş olsun.
Konuşmaktan çok susmaya önem ver.
Kalbinde huzur, ruhunda dinçlik olur.
Bir nevi...
Söz gümüşse sükut altındır.

[*][*][*]
Beslenme...
Dinlenme...
Gelişme...
Hepsi halen geçerli...
Ağaç dikme...
Her insanın bir fidanı...
Daha doğrusu mutlaka dikili bir ağacı olmalı.
Biz adım atalım.
Örnek olalım.
Çoluk çocuğumuz peşimizden gelsin.
Dünya yeşil kalsın.