Yokluk...

En büyük sermaye...

Birlik olma nimetini kazandırıyor.

[*] [*] [*] [*]

Genç...

Görücü usulü evlendirilir.

Orman kenarından bir parça yer verilir.

Ev yok.

Bir tencere...

İbrik...

Bir kaç kaşık...

Bir-iki tabak-çanak...

Bir döşek...

Yorgan...

Kilim...

Koyun postu...

Kıl çadır yapacak çadır...

Kazma...

Kürek...

Balta...

Bir inek...

Vesaire...

Acil ihtiyaçlar verilir.

Ayrılır.

[*] [*] [*] [*]

Hayat mücadelesi başlar.

Önce ev yapılacak.

Bir usta...

Ahşap ustası.

Bir kaç katır.

Herkesin elinde balta...

Varsa...

Tomruk hızarı...

Ver elini öteyüz dağları...

Gün ışımadan...

Ormancılar uyanmadan...

Ağaçlar sessizce yıkılır.

Kütürüm...

Direk...

Tahta...

Payanda...

Gibi kullanılacak yere göre ayrılır.

"Yeni kesildiği belli olmasın" diye çamur sürülür.

Yivdin karası...

Eski görünümü verecek ne varsa sürülür.

Tahtalar el hızarı ile biçilir.

Duvara...

Tavana...

Döşemeye...

Hatta çatıya göre biçilir.

Duruma göre...

Evde...

Ormanda biçilir.

Akşam gizlice getirilir.

İnşaat başlar.

El birlik...

İnsanların başını sokacağı bir çatısı olur.

Eksikler...

İhtiyaçlar...

Zamanla tamamlanır.

Gerçi insanoğlunun ihtiyacı bitmez.

[*] [*] [*] [*]

Velhasılı...

O zamanlar...

Dedelerimizin zamanı...

Yardımlaşma vardı.

Evler lüks değildi.

Birlikte yapılırdı.

Doğal olarak herkesin birbirinde emeği vardı.

Adına "komşuluk" denirdi.

İhtiyaç...

Birlikte yaşamak...

Sebebi ne olursa olsun.

Yardımlaşma, toplum yaşamının hamurunu oluşturuyordu.

Gösteriş...

Hali vakti yerinde bir ailenin genç kızı, eve geldiğinde, annesini ayna karşısında yeni kürküne hayran hayran bakarken bulur.

Çevreci genç kız, sinirli bir sesle:

- Anne!

Sen şu üstündekini giyip "gösteriş yapacaksın" diye, zavallı, savunmasız, masum bir yaratığın ne acılar çektiğini biliyor musun?

- Sus kızım!

Sen baban hakkında ne biçim konuşuyorsun bakayım!