Bir zamanlar Akköy ve Karakavuz'da süt inekçiliği girişimleri başladı.

On adet süt ineği, ahır, teknik teçhizat vs. 100 bin liralık borçlanma

Ekonomik kısmın hesabını yazmıştık.

Ahırlar kuruldu, dev gibi siyah ala inekler bağlandı, günlük sağımlar başladı.

15-20 litre süt veren inekler.

Bizim köyde (Haydar'ın) Ramazan Amca kurdu çiftliği.

Akköy tarihinde günde en çok süt verimini o gerçekleştirdi.

En çok süt ineğini aynı anda bulundurma.

Zaman içerisinde alıp-satma.

En fazla cins buzağı sahibi olma.

En çok buzağı satım.

Aklıma gelmeyen bölümleri olabilir.

Ancak bu konulardaki rekorlar, Ramazan Amca'nın

Tabii bunu aile boyu başardılar.

Sonuç; hüsran.

Çiftlik kapandı.

Şimdi borcu kapatmak için başka iş kollarından gelen gelirlerini oraya aktarıyorlar.

Allah kolaylık versin.

Onlar çiftliği kurunca, herkes heves etti.

Kıskananlar, çekemeyenler, haset edenler oldu.

Batmasını, zarar etmesini bekleyenler oldu.

Şimdi kına yaksınlar.

Başkasının zararından senin ne faydan olabilir?

Biz; heveslenenler, imrenenler bölümünde kaldık. İneğimiz de yok.

Bir süt ineği de biz alalım.

Önce evin ihtiyacını karşılarız.

Köyde sağılır bir inek; "süt, peynir, yoğurt, çökelek, tereyağı, ayran aşı" demek.

"Bolluk, bereket" demek
Başladık aramaya; siyah ala olacak.

Günde en az 20 litre süt verecek.

Doğurduğu zaman da 50 kilo buzağı verecek.

Bizim köy hayvanları kedi kadar doğurur.

Bir yıl bakarsın, 60 kilo olur.

Büyük iş yapacağız.

Tanıdıklara durumu böyle özetledik.

Sağ olsun, çok yakınlarımızdan biri yardımcı oldu.

- Ben falanca yere bir inek sattım. Bakamıyormuş. Çocukları köyde durmuyormuş. İnekleri satıyor.

- Kaç liraya sattın.

- 4 bin 500 lira.

- Çok değil mi?

- Biz onu 3 bin 750'ye alırız.

- İyi o zaman.

Gittik, gördük, ahır dolu.

Güzel hayvanlar var.

Öğünleri boş, zayıflamışlar.

Mal sahibi ve bizim yakınımız başladığı pazarlığa...

Dışardan görsem, kavga ediyorlar zannederdim.

Tut aşağı, vur yukarı...

İkiz buzağısıyla birlikte 3 bin 750 liraya aldık "Maviş"i

Baktık. Besledik. Bol bol verdi.

Biz de yedik, içtik.

Akköy'e gelme cesaretini bulan, bizi ziyaret etme nezaketini gösteren dostlarımıza ikram ettik.

Önceki düvesini de bulduğumuz yerden satın aldık.

İleride onu da inek yapacağız.

Ne demiş atalarımız; anasına bak, kızını al.

Maviş böyle ise, Zeliş de öyle olur.

Zamanı gelince suni tohumlama yaptırdık.

Hem Maviş'i, hem Zeliş'i...

Maviş'in hamileliğinin son dönemleri zor geçti.

Allah razı olsun, Veteriner Hüseyin Demircan, bizi hiç yalnız ve zorda bırakmadı.

"Alo" dedik. Hep geldi.
Ve doğum sancısı; bir babayiğit geldi. Allah nazardan saklasın. Adını "Fırtına" koyduk.

Eşini beklerken ikizi de geldi.

Ama ölü doğdu.

Ardından Maviş de gitti.

Tarlanın dibine mezar kazdık.

Oraya gömdük.

Oraya her gittiğimde aklıma Maviş geliyor.

Üzülüyorum. Çok sütünü içtik. Çoluk-çocuğumuza yedirdik. Satıp, gelir elde ettik.

Şimdilerde Fırtına ile avunuyoruz.

O iki yaşını geçti.

Bu yıl kurbanlık.

Hak yolunda gidecek inşallah.

O Akköy'ün gördüğü en büyük tosun olacak.

Bugüne kadar gelmiş-geçmiş tüm tosunların rekorunu kıracağız.

Rekor; daha önce elde edilmemiş olan sonucu aşan yeni sonuç.

TDK böyle diyor.

Biz ise; faydalı, riyasız, yeni, iyi sonuçlara "rekor" diyoruz.

Akköy'dekini başarınca hedefimiz, Zonguldak'ın tosun rekorunu kırmak.

Zeliş'e gelince...

Sonraki yazıya kaldı.