Huzuruna geldi.

Selam verdi.

Sıkıntısı...

Her halinden belli oluyordu.

İzin istedi.

Verildi...

- Öyle çok dertliyim ki...

Büyük sıkıntıların var.

Çaresiz haldeyim.

Ne yapacağımı bilemiyorum.

Son bir umut...

Sana geldim.

İslam'ın dördüncü Halifesi...

Şah-ı Merdan...

Şir-i Yezdan...

Seyfu'd-din...

Esedu'llah...

Haydar.. .

Saki-i Kevser...

Şah-ı Velayet...

Durr-i Necef...

Padişah...

Emiru'l Mü'minin...

Ebu Turab...

Murteza...

İlim şehrinin kapısı...

Allah Arslanı

Hz. Ali...

Böyle bir insan olur da...

Dert dinlemez mi?

Çözüm olmaz mı?

- İki soru soracağım.

Cevabını verirsen.

Derman bulacaksın.

- Sor ya Ali!

- Dünyaya geldiğinde bu dertler seninle beraber mi geldi?

-Hayır...

- Dünyadan giderken seninle gidecekler mi?

- Hayır...

- Seninle birlikte gelmeyen...

Seninle birlikte gitmeyen...

Bu dertler...

Senin çok zamanını almaz.

Dünyadakilere umut bağlama...

Yüzünü Allah'a çevir.

[*] [*] [*] [*]

Hikayeyi yazmak kolay.

Ama...

Nasihati verenin hayatını bilirseniz..

Öyle boş olmadığını da görürsünüz.

Mesele...

Kişi değil.

Dünya...

Ya da dert değil.

Tüm mesele...

İnanmak...

Sonrası...

Karşılığı olduğuna da iman etmek...

Dertlerin arkası...

Eve gelir...

Oğlunu üzgün görür.

- Neden üzgünsün?

- Hiiç!

Dışarı çıkar.

Kapıda asılı kurt postunu görür.

Postu üzerine alır.

Ellerini havaya kaldırır.

Kurt gibi ulumaya başlar.

Babasını bu halde gören üzgün çocuk...

Başlar gülmeye...

- Evladım!

Gördün mü yaptığımı?

Kurt aslında korkutucu bir hayvandır.

Onu görünce ürkersin.

Korkarsın.

Ama sen postun arkasında babını gördüğün için korkmadın.

Güvende hissettin.

Hatta güldün.

Eğlendin.

Dünya dertleri de böyledir.

Tüm dertlerin arkasında Allah vardır.

Hz. Mevlana ile oğlu arasında geçen sohbet.

[*] [*] [*] [*]

İman edersen...

Teslim olursun.

Teslim olursan...

Kendini güvende hissedersin.

Dert...

Keder...

Sıkıntı...

Ne gelirse ondan...

Bilirsin...

Arkasındaki imtihanı.

Ve karşılığı...

Mutlaka vardır.

Lütfunda hoş...

Kahrın da hoş...