9 Mart 2012 tarihli PUSULA Gazetesi&[#]8217;nde, çocukluğumdaki fakirliği anlatan anılarımı yazmıştım. Olumlu mesajlar aldım. Gene 1940&[#]8217;dan 1960&[#]8217;a kadar geçen süredeki günlük hayattan bazı gözlemler, anılar anlatacağım, bugün.

Tepetaklak olan toplumumuzun değişim mucizesi o zamanlar, hayal bile edilemezdi.

ESKİ GİYSİLER ATILMAZDI

Şimdi şık- şıkıdım elbiselerle görev yapan memurlarımız, o tarihlerde müreffeh kesim sayıldığı halde, bakın ekserisinin giyimleri kuşamları nasıl olurdu?

Memurlar, gömleklerinin kolları eskimesin diye, kolluk giyerlerdi. Yakaları eskiyince, gömleklerinin eteklerinden yaka yapılırdı. O da eskiyince, yakalar altüst yapılırdı.

Ayakkabılarına pençe üzerine pençe yapılırdı. Ceketleri eskiyince erkek çocuklarına uygun şekilde küçülterek dikilirdi. Pantolonlar da aynı şekilde elden geçirilirdi. Erkek çocuğu yoksa hanımlar, eşlerinin pantolonunu bozup kendilerine etek yaparlardı.

Memurların çalıştıkları dairelerde masalarının köşesinde mürekkep dolu hokkaları dururdu. Yanında da kalem uçları&[#]8230; Ve yaş mürekkeple yazılan yazıları kurutmak için, ıstampa denilen, yarım daire şeklinde kurutma kağıdı&[#]8230;

Öğlen yemeklerini evden sefertasıyla getirirlerdi. İş yerine gitmek için servis arabası falan yoktu, zaten araç da yoktu. Herkes işe yürüyerek gidip gelirdi.

TUVALET KÂĞIDI YOKTU

Banyo ve hela ihtiyacını gideren büyükçe bir hücrede, çimentodan yapımlı, &[#]8220;alaturka&[#]8221; denen, yere çömelerek ihtiyaç giderilen bir hela taşı ve takunyalar olurdu. Hela çukurunda, fareler giremesin diye, kurşundan bir pat - pat sifon dururdu. Tuvalet kâğıdı diye bir şey olmazdı. Hela duvarında gerilmiş bir ipte, kadınlar tarafında dikilen, kişiye özel taharet bezleri asılırdı.

SABUNLAR DA SİYAHTI

Banyo ihtiyacı, maşrabayla su dökünerek, çok sert olan siyah sabunla yıkanarak giderilirdi.

Evlerde çabuk ısınan, çabuk soğuyan bir saç soba olurdu. Sobanın üzerinde sıcak su güğümü durur, böylece her an sıcak su hazır olurdu. Bu sobalarda yemek de yapılırdı. Çay veya ıhlamur, şeker bulunamadığı için, kuru üzümle içilirdi. Kahve niyetine kavrulup çekilmiş nohut pişirilirdi. Bu içecekler, eğer sigara dumanı yoksa etrafa mis gibi bir koku yayardı.

KUZİNE BİR LÜKSTÜ

Bir de, mutfaklarda, o zamanın lüksü sayılan kömür kuzineleri vardı. Odalarda ise, oturmak için, duvar diplerinde, &[#]8220;set&[#]8221; tabir edilen eşyalar vardı. Setlerin üzerinde kilimler, onun da üstünde yünden minderler ve yaslanmak için, içine ot doldurulmuş, gayet sert &[#]8220;makat yastığı&[#]8221; denen yastıklar dururdu. Odanın bir köşesine yatak ve yorganlar toplanmış vaziyette üstüste konur, üzerleri çarşafla örtülürdü.

Harp seneleri olduğu için, dışarı ışık sızmasın diye, pencerelere koyu renkli, kalın kumaştan yapılmış perdeler asılırdı.

Evlere katiyen ayakkabıyla girilmezdi.

İSTİKLAL MARŞI; HAZIROL&[#]8230;

Cumartesi günleri, öğlenleri Valilik binasının önünde bando- mızıka bayrak töreni yapılırdı. Caddeden geçen vasıtalar durur, yayalar hazırol vaziyette İstiklal Marşı&[#]8217;nın bitmesini beklerdi. Bir keresinde, gözümün önünde, bu törenlerden bihaber, konuşarak yürüyen üç köylü kadınını polisler azarladı. Kadınlar neye uğradıkları şaşırdılar: &[#]8216;Ne ettük biz? Ne deyesuyuz?&[#]8217; Hiç böyle bir tören görmemişlerdi ki&[#]8230;

EZAN TÜRKÇE&[#]8217;YDİ

O zamanlar Ezan, Türkçeydi. Yeni Cami&[#]8217;nin imamı Tekirdağlı Hüseyin Hoca, namaza durmadan evvel, mırıl mırıl Arapça ezan (şimdiki gibi) okumuş. Bu imamı ihbar ettiler. Mehmet Çelikel gibi, babam Ali Şeker gibi şehir eşrafının baskısıyla imam paçayı kurtardı.

[*][*][*]

Kim bilir, elli- yüz sene sonra, bizim şimdiki yaşantımız o zamanki yaşayanlar için ne kadar basit gelir ve inanılmaz zorluklar içerdiğini düşünürler.

Fakat her devrin kendine göre güzel tarafları var. Nasıl elli sene evvelki saygıyı ve hürmeti arıyorsak, saf gıdaları, temiz ve bozulmamış tabiatı özlüyorsak, bizden sonrakiler de bugünleri arayacaklar.

[*][*][*]

Sağlıkta ve huzurda olmanızı dua eder, pazaryerinin yeşilliğine koşmanızı öneririm.