1940-1945 yılları arasındaki Ramazan aylarından Zonguldak´a ait bazı anılarım.

İstanbul´dan Zonguldak´a Emniyet otobüsü ile 16 saate kadar bir zamanda ancak gelebiliyoruz. 1943 yılı, 14 yaşındayım, okuldan dönüyo-rum. Otobüs Beycuma´dan Gaca´nın tepelerine tırmandı ve su kaynattı. Herkes oruçlu, sabah olacak. Zonguldak´a ancak bir saatte varabileceğiz. Deniz tarafından sakin olan havanın içinden çok ulvi, çok duygulu bir ezan sesi gelmeye başladı. Herkesin nefesleri tutuldu. İnanılacak gibi değildi. Bu Yeni Cami´nin müezzini Çerkez Hafız Hikmet´in sesi idi. Onlarca kilometre mesafeden, meşhur Hafız Hikmet hepimizi namaza davet ediyordu. O devrin ezanı da yarı Türkçe, yarı Arapça, acayip bir ezandı. Minarelerde hoparlör filan yok. Bu Hafız Hikmet, bu yaşıma kadar müzik bilgisine ve sesinin güzelliğinin bir eşine rastla-madığım dehaydı. Kıymetini bilemedik. İçinde ve civarında çok ama çok yaramazlıklar yaptığım Yeni Cami´nin Tekirdağlı Hüseyin Hocası ve bu Hikmet Amca; gözü tok, çok dindar, ihlas sahibi insanlardı.

Bir keresinde Hafız Hikmet Amca, minarenin şerefesinde aşağıdan beni fark edince menayere hafis etti. Ceza olarak ikindi namazını kılmam şartıyla beni azat ettiydi. Allah ikisine de cennetini nasip etsin. (Amin)

1950 yıllarından sonra geçimsiz, çok dürüst, paraya metelik vermeyen Bartınlı Müezzin Deli Mustafa, Ulu Cami´de göreve başladı. Hocaların hepsiyle kavgalıydı. Ölü yıkamadan, cenaze gömmeden para almayı günah sayan, alanları da hiç çekin-meden ulu orta haşlayan bir Deli idi. Sesi gür ve &[#]8220;davudi&[#]8221; idi. Çok fakir ve ailesini yerlerinden gelen erzakla besleyen bizim dostumuz ve kiracımızdı. Bir Ramazan cumasında ölüsü musalla taşına kondu. Hocalar cami içinde dahi O´nun öldüğünü duyurmadılar. Ulu Cami´nin heryeri, avlusu ve cadde Halk Bankası´na kadar cemaatle doldu, taştı. Hocalar da şaştı kaldı.

Bir de çok güzel, boylu poslu, kızıl sakallı Seyit Toscuoğlu diye bir Müftü geldi. Ulu Cami yeni ibadete açılmış. Bu Müftü elinde Kur´an´ı Ker´im, ilk hutbesine çıktı. Cami hınca hınç dolu. Hurafelere, dini paraya alet edenlere, dini bilgisi olmadan İslam dinini karıştıran-lara veryansın etti. Ramazan&[#]8217;dı. Bize iftara geldi. Babam, "Sen bu devirde böyle konuşursan, çabuk gidersin" dedi. Birkaç ay sonra basit bir hoca olarak kör-fez bir camiye şutlandı.

Şimdi Zonguldak´ta hakiki hafız hocalardan en başta emekli Oflu Hacı İsmail Gül var. &[#]8220;Hafız&[#]8221; demek &[#]8220;mahşerde kendisi cehennem azabından kurtulduğu gibi en az yetmiş kişiyi de kurtarabilecek dindar yaşamış hoca&[#]8221; demektir.

Ramazan&[#]8217;da Zonguldak tamamen kılıf değiştirirdi. Ker-haneler, meyhaneler, lokanta-ların hepsi kapanır, içki satışı kalkar, iftar saatinde herkes evlerine çekilirdi. O kadar güzel bir mistik duygulu sessizlikte Ontemmuz´daki mezarlıktan patlayacak iftar topunun gümlemesini beklerdik ki anlata-mam. Top patlar, Yeni Cami´den Hafız Hikmet cennetten okur gibi, çabuk çabuk rast makamıyla akşam ezanı okur-du. Evlerimizin tam karşısında kerhaneler görünürdü. Ramazan diye tesettüre giren ospular dışarılarda iftar vaktini bekler, ezan sesiyle iftar etm-eye koşuşurlardı. Gariplerim, bahtı olmayan vatandaşlarım, Allah günahlarını affetsin. (Amin)

Yer altı, yer üstü işçilerinin tamamı oruç tutarlar. Benim için çocukluğumdaki Ramazan, yaz aylarının en uzun günler-ine geliyordu. Sinirsel, ufak tefek kavgalar hariç duyduğu-ma göre karakollar işsiz kalırdı. Saim Usta diye bir kiracımız vardı. Akşamcının tekiydi. Karısı Saniye Hanım onu hep Atamanların şaraphanesinden kavga ile çıkarırdı. O da oruç tutardı. Bir keresinde sahura geç kalkmışlar. Evin perdelerini sıkı sıkı örttürmüş. Gene karanlık diye sahur edip oruçlarına niyet etmişler.

Babam sonraları evinde teravih kıldırmaya başladı. Polis geldi, "İzin aldın mı?" dedi. Babam sevilen adamdı da, her yerden idare ettiler de kurtuldu. Babam, Ramazan da kiracılarına, mahalle komşu-larına, hocalara, erkek sanat okulu hocalarına, akrabalarına, dostlarına hep iftar verirdi. Son iki akşamda da İspir´den, Yabanova´dan gelen hamallara en az kırkar kişilik yer sofralarında iftar verirdi. Büyük salonumuzda hakiki kat-lanabilir pinpon masamızda misafirlerimiz sıkışırdı. Hamal-ları da çok büyük yer sini-lerinde ağırlardık. Bartın´dan malak eti gelir, bolca tereyağlı pilavla doyasıya et ikram ederdik. Taslarla hoşaflar da cabası. Cennetlik anamla babam. Allah rahmet eylesin. (Amin)

Şer odakları ne yaparsa yapsın, bu milletin içinden Allah korkusunu ve İslam ahlakını silemeyecekler. Zonguldak´ta bakın bu Ramazan&[#]8217;da gene cad-delerinde nasıl sigara içenler azalacak ve iftar vakti evine koşanlarla dolacak.