Rüzgar vurur dört yandan.

Oradan oraya savurur yaprakları…

Kuruyan dalları kırar.

Alır götürür uzaklara…

Kökler tutunur taşlara topraklara…

Bakmaz uçan yapraklara…

Kırılan dallara…

Eğilir, bükülür, her rüzgardan sonra yine, yeniden sağlam tutunur.

Rüzgar diner.

Yağmur gelir.

Baştan aşağı ıslar, bir güzel yıkanır.

Yetmez, ta kökünden besler yağmur damlaları…

O gider, güneş gelir.

Önce ısıtır.

Sonra tepesine çakılır.

İliklerine kadar yakar.

Kurutur.

Varsa takati, sonuna kadar direnir, kurtulur.

Ancak bu son, bir sonsuzluk değildir.

Elbet bir gün onun da yıkılacağı an gelir.

O zamana kadar devam eder direniş.

Rüzgar, yağmur, fırtına, güneş…

Ha…

Bir de kar-boran var.

Biner tepesine…

Dallarına tutunup, iliklerini üşütür.

Becerebilirse, inmez yere sırtından.

Onu da yere düşürür.

İşte böyledir bizim Akköy’ün kayın ağaçları…

Hep bir mücadele…

Çınarımız yok.

Bir kayın kadar yaşar insanlarımız.

Kök salmamış ulu çınarlarımız.

Şunun şurasında bir asır var ya da yok kökenimiz.

Bir çınar tohumu düşmüşse de toprağa…

Ortada varsa bir fidan.

Kimdir, bilmiyoruz şimdilik.

Bir fidandım…

Ulu bir kayın ağacının dallarında yaprakların altından çıka geldim dünyaya…

Yeşerdim, sarardım, soldum.

Tohum oldum.

Düştüm toprağa doldum.

Üzerime gazel düştü, eridi.

Toprak altında kaldım.

Bastı beni bağrına.

Kucakladı, besledi.

Yeşerdim.

Çıktım.

Fidan oldum.

Rüzgarlara kapıldım.

Fırtınalara şaşırdım.

Kara-borana direndim.

Güneşin kavurucu sıcaklarında, ulu kayınların gölgesine sığındım.

Ulu bir kayın olmak için güneşe doğru baş verdim.

Serpildim.

Gün geldi, yanımdaki ulu kayınlar birer birer yıkıldı.

Kimini kesip yaktılar.

Kimi daha fazla direnemedi, kendiliğinden yıkıldı.

Birer birer düştüler yanıma…

Tutmaya çalıştım onları…

Dalım… Kolum kanadım kırıldı…

Gücüm yetmedi.

Gölgelerim gitti.

Ben gölge veren oldum.

Kök saldım.

Ancak bir başıma kaldım.

Aşıklar geldi, bıçakla kazıyıp kalp çizdiler kabuklarıma…

Çobanlar geldi, tarih atıp isim yazdılar.

Kabuklarım desen desen oldu.

Padar padar yarıldı.

Hepsine katlandım.

Başkaları da geldi.

Gölgeme sığındılar.

Yediler, içtiler, eğlendiler.

Saklamadım gölgemi onlardan.

Serinlediler.

Baltayla gövdeme darbe vurup deldiler.

Beni hedef yaptılar.

Bıçak atıp şişlediler.

Yetmedi, ateş bile ettiler.

Derin yaralar açtılar.

Sardım kendi yaralarımı…

Kabuk bağladılar.

Sonra da gömdüm içime…

Dışarıdan bakanlar görmüyorlar.

Gölgeme gelip yine de eğleniyorlar.

Her defasında yeni darbeler vuruyorlar.

Ama hepsi içimde duruyor.

Bıçak izleri…

Şişler, mermiler ciğerimdeler…

[*] [*] [*] [*]

Şimdi tek başına dimdik duran bir kayınım.

Gelenlere gölgem serindir.

İçimdeki yaralarım pek derindir.

Biliyorum, bu yaralar belki de benim ecelimdir.

[*] [*] [*] [*]

Burasını da siz bağlayıp bir mesaj çıkarın kendinize…

Vesselam