Ereğli-Zonguldak yolu...

Çalışmalar devam ediyor.

Heyelan mıntıkası bir...

İçinden TIR geçecek kadar büyük...

İş makinası geçecek kadar geniş.

Yarısı bitmiş görünüyor.

Heyelan mıntıkası iki...

İş makinalarıyla metrelerce kazdılar.

İçine taş doldurdular.

Ara ara başka işlemler yaptılar.

Heyelan mıntıkası üç...

Önce makinalarla kazdılar.

Sondaj makinalarıyla delik deldiler.

Kazık çakıyorlar.

Başka bölümlerde de çalışmalar var...

Beton duvar yapıyorlar.

Eski asfaltı kazıyorlar.

Genişletiyorlar.

Yeni asfalt döküyorlar.

Yol genişletme çalışması yapıyorlar.

Kayalar kırılıyor.

Seyyar taş ocakları kuruluyor.

Altyapı malzemesi elde ediliyor.

Yola seriliyor.

Yol kenarlarına...

Hatta ortalarına kanallar yapılıyor.

İçine beton dökülüyor.

Birçok noktada farklı çalışmalar var.

[*] [*] [*] [*]

Bildim bileli bu yolda çalışma var.

Kazıyorlar.

Yapıyorlar.

Tekrar kazıyorlar.

Yeniden yapıyorlar.

Hep böyle...

Ancak ilk defa umutluyum.

Sanki bu sefer olacak gibi...

Görüntü öyle...

Zaman olarak derseniz...

Bilemem...

İşim sorumluları zaman zaman açıklıyorlar.

En erken umut veren 2018 yılı ortaları...

İlerisini-gerisini biz bilemeyiz...

[*] [*] [*] [*]

Fi tarihinde Ereğli'deyiz...

Bir basın toplantısı...

Gittik.

Açıklama yaptılar.

Biz de yazdık.

Ertesi gün açıklama sahibi çark etti.

Muhtemelen baskı gördü.

Yeniden toplantı...

Yeni açıklama...

- Basın yalan yazdı...

Kimsede çıt yok.

Dünkü açıklamanın kayıtları var.

Soracak kişi yok.

Arkadaşlardan biri pas attı...

- Tomakin sen açıklamayı manşetten verdin.

Ne diyeceksin?

- Diyecek fazla bir şey yok.

İlçe başkanımız "yalan" diyorsa...

Biz yalan yazdık.

Ancak dikkat edilmesi gereken nokta şu:

Biz onun söylediği yalanları yazdık.

Kayıtlar burada...

[*] [*] [*] [*]

Yol konusu da aynen öyle...

Çıkıp açıklıyorlar...

Altı ay sonra...

Bir yıl sonra...

Beş yıl içinde...

Biz yazıyoruz.

Bu konuda bir yalan çıkarsa ortaya...

Tarihler tutmazsa...

Valla biz onların yalancısıyız.

[*] [*] [*] [*]

Sabah-akşam bu yolun yolcusuyuz.

Zaman zaman yazıyoruz.

Otobüs hikayeleri...

Arka dörtlüde oturuyorum.

Sağ cam kenarı...

Sol cam kenarında ilkokul çağında bir erkek çocuk...

Yanında orta yaşlı bir erkek...

Önlerinde...

Orta yaşlı bayan ve ortaokul çağlarında bir erkek çocuk daha...

Ara sıra özçekim yapıyorlar.

Muhtemelen dört kişilik aile...

Görüntü öyle...

Biraz ilerledik.

Yaşlı bir teyze bindi.

Yer yok.

Çocuğu işaret ettik, bakışlarımızla...

- Onu kucağına al, teyze otursun gibisinden.

Ağzımızdan söz çıkmadan adam anladı.

- Çocuk oturacak.

Etrafa baktım.

- Gönüllü çıksın da yer versin.

İş başa düşmeden çok şükür bir genç yer gösterdi.

Biraz önce saydığım çalışmaları görerek, BEÜ Hastanesi'ne geldik.

İki çocuk, adam ve kadın inecek.

Ücret ödemeye yaklaştılar.

İki kişi, büyük çocuğa öğrenci ücreti, küçüğüne para yok...

O ufak...

Biz bu tür kişilere Akköy'de "çakal" diyoruz.

Uyanık...

Bir tür hırsızlık yaptı...

- Şükür...

Bu adam benimle otobüse bindiğine göre Allah ona makam-mevkii nasip etmemiş...

Yüce Mevla bizi bilmediğimiz ne büyük tehlikelerden koruyor.

Çok şükür...