Bugünkü yazım biraz politik olacak ama, sizlerle dertleşmek istedim.

Yarabbi, ne kadar çok problemli bir ülkemiz var: Düşündüğüm vakit, her tarafa fışkıran, birbir peşine gelen sorunlarımız sanki bitmeyecekmiş gibi geliyor..

İsveç, Norveç, Hollanda, Kanada gibi devletlerde bizde ki çapraşık, heyecanlı gündemler hiç yok. Adamlar milli gelirlerinin tümünü halklarına hizmete ayırıyor. Haliyle yaşam standartları çok yüksek oluyor. Türkiyemizde iktidarlar kırk kollu ahtapotla boğuşur gibiler, onlarda bu ahtapotun bir kolu bile yok. Ahtapotun vantuzları sanki her tarafımızdan bizi emiyor.

Havsalam almıyor. Bu mukaddes Anadolu toprakları ne kadar verimliymiş ki, tükenmek bilmeyen nimetleriyle hala bizi besleyebiliyor. Sadece bizi değil, geri kalmış Müslüman ülkelerin yardımına da koşuyor.

YILLARDIR SOYULUYORUZ

12 Eylül’den bu yana, hain ve şerefsiz kişiler tarafından soyulduk.

Bu iktidarın bizleri kızdıran bazı uygulamalarından biri, fakir fukaranın haklarını saçıyorlar.

Iraktan kaçan peşmergeleri besledik. Şimdi Suriyeden kaçan göçmenleri besliyoruz. Somali’siydi, Libya’sıydı, Afganistan’dı, Gazze’ydi, yardıma muhtaç Müslüman ülkelere el uzatıyoruz.

Her ne kadar, problemsiz bir ülke olmaya çalışılsa da, sorunlarımız çığ gibi yuvarlanarak büyüyor. Güney Kıbrıs bir bela.. Suriye bir bela, Kürdistan bir bela…İran’ı darılttık. Yunanistan adaları silahlandırıyor. İsrail ise başlı başına en büyük bela.

Fransa başta olmak üzere, Avrupa ülkelerinin menfaatperest politikaları ayrıca bela..

HER PİSLİK BİZE BULAŞIYOR

Sanki, dönen topacın ucundaki kabara gibi, Dünyanın ortasında her pislik mesele bizi buluyor. Kendi sorunlarımız zaten bize yetiyor: Kürdistan kuruldu, güney doğuda iç savaş var. Ayrıca, yurdun bir çok yerinde terör ayaklanmaları- devletimizin hakim olamadığı Güney doğuda kaçak elektrik kullanımı gibi, birçok vergi kaybı olmakta. Yaşanan terör ayaklanmalarının maliyetini bir düşünün. Huzurlu ülkelerin silah yatırımı çok azken, biz bütçemizin mühim bir kısmını silahlanmaya ayırıyoruz. Yürüyüş ve mitinglerdeki enerji kaybını ve maliyetini sizler de görüyorsunuz. Dış seyahatler, konuk ağırlamaları, bir bir peşine devam ediyor.

Fuzuli masraflarımızdaki mantıksızlık da çok düşündürücü. Örneğin, çok basit gelebilir ama, bir üniversitenin isminin değişmesi bile, muazzam bir masraf.

Bu arada da, iktidarla muhalefetin bitmeyen polemikleri içimizi karartıyor.

Kanada’sı, Benelüks devletleri, hiç onların böyle sorunları yok. Harp sanayimizi kuramadık.

Bu zayıflığımızdan hakaret görüyoruz. İsrail’deki elçimizi alçak koltuğa oturtturarak aşağıladılar. Askerimizin başına çuval geçiren Amerikalı komutanın Ankara’ya büyükelçi gönderilmesine ses çıkartamadık.

ANADOLU, ANADOLU…

Allah’ın bize bahşettiği bu erenler, veliler, şehitler, gaziler dolusu toprağımızın kıymetini biliyoruz. Ama yeterince değerlendiremiyoruz, geliştiremiyoruz. Bizi rahat bıraksalar, refah içinde olan ülkeleri geçebiliriz.

Sadece madenlerimizin ve çıkartılamayan petrolumüzün zenginliği bile ülkemizi mamur hale getirebilir. Haliyle bu, haram ve helali bilen bir parlamento ve bürokratların sayesinde olabilir.

Bütün bu yazdıklarımın daha fazlasını bilen bir iktidarımız var. Güçleri yettiği kadar, Türkiye’yi iyi idare etmeye ve çözümler bulmaya uğraşıyorlar.


BU MEMLEKET BİZİM

dörtnala gelip uzak asya´dan
akdenize bir kısrak başı gibi
uzanan bu memleket bizim.
bilekler kan içinde,
dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.
kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim...yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...

[*][*][*]

Birlik ve beraberlik içinde, sevgi içinde olmamızı dua ederim.