İki gündür biri musallat oldu!
"Beni Zonguldak'ta herkes tanır. Sen, beni nasıl tanımazsın?" diyor!
Adamı hayatımda hiç görmedim, adını bile duymadım!
Sadece soyadını biliyorum!
Aynı soyadını taşıyan bir sürü insan tanıyorum!
Ama bu, öyle-böyle değil!
Baştan aşağıya ego!
Baştan aşağıya kibir!
Hani Zonguldak Belediye Başkanı Dr. Ömer Selim Alan'a "egolu, kibirli" filan diyorlar ya...
Ömer Selim Alan, bu kişinin yanında zemzem suyuyla yıkanmış kalır!
"Beni Devrek Organize Sanayi Bölgesi'nde herkes tanır" diyor!
Devrek'te "Organize Sanayi Bölgesi" yok!
Büyük adam ya! Küçük Sanayi Sitesi'nde tanındığını söylemekten utanıyor!
Devrekli olduğum için de, "Devrek'e sor" diyor!
"Beni herkese sor" diyor!
Zonguldak'ta üç esnafa sordum!
Biri, "Aldığı malın parasını vermeyen, kendini beğenmişin tekidir" dedi!
Diğeri, "Bu deftere bak, aldığı malın parasını ödemeyen, güvenilmez biridir" dedi!
Bir diğerine sordum, çok ağır şeyler söyledi!
O kişi, beni mahkemeye vereceğini söyledi!
"Yarına bırakma, bugünden ver" dedim!
Mahkemeden korkmadığımı anlayınca, "Seni Eğerci'nin dağlarında ağaçta sallandırırım" dedi!
Tamam, Devrekliyim...
Ama Eğerci bize ters...
Bakırcılar Köyü'nün ağaçlarında sallandırsa, daha iyi...
"Sen 2017'de bana ulaşmaya çalıştın" dedi!
Bu adam kim ki, ulaşmaya çalışalım!
Nasıl ulaşılmaz bir adam ya!
Ulaşılması gereken biri mi?
Zonguldak'ta böyle biri var mı?
Zonguldak'ı biri satın aldı da bizim haberimiz mi yok?
Bu kişi, Zonguldak'ın sahibi filan mı?
32 yıldır gazetecilik yapıyorum, böyle egolu, böyle kibirli birine rastlamadım!
Ve dedim ki:
"Mahkemeye ver. Ben de belgelerle geleyim."
Bekliyorum!
Böyle adamlar olmasa, bu kent çekilmez!
Yemin ediyorum, Türk filmi gibi!
Beni arayan ortağının iletişimi o kadar düzgün, o kadar kibar ki...
Bu kişilerin nasıl ortak olduklarına şaşırdım!
Üç ortaklarmış...
"Üçüncü de çok iyi" diyorlar.
Bize bu denk geldi!
Allah'tan hayırlısı!
Allah'tan böyle bir olay oldu da, köşenin büyük bir bölümünü kurtardık!
Yoksa ne yazardık!

İki arada, bir derede!
"Gazetenin işleri, kentin işleri, kendi işlerimiz" derken, bir koşturmacadır gidiyor.
Günün nasıl bittiğini bilmiyoruz.
Yazılarımı; bazen arabada, bazen bir kafede, bazen ofiste, bazen evde yazıyorum.
Ama saat 17.00 gibi teslim etme zorunluluğum var!
Bazı yazılarımı akşamdan yazıyorum.
Gündemi kaçırdığım zamanlar da oluyor.
Ama zaten yazılarımız gündem olduğu için sorun olmuyor.
Mesela, bugün yine çok dar biz zamana denk geldik.
Son bir aydır bu böyle...
Biraz daha sürecek.
Sonra daha rahat, daha sakin kafayla yazılar yazacağız.
Bazen güldürecek, bazen düşündüreceğiz.
Bazen magazin yazacağız, bazen politika...
Ama hep ilgiyle takip edeceğiniz konular olacak.