Zonguldak’taki politikacılar, "kentini" değil, "kendini" düşünür!

Kısa sürede "büyük adam" rollerine girerler!

Bazıları çok ilginçtir!

“Gömleğim nasıl?”

“Pantolonumu beğendin mi?”

“Kravatım şu marka...”

“Tespihimin taşına bak...”

“Burnum olmuş mu?”

“Gözlerim dolmuş mu?”

“Çocukları işe koyduk...”

“Başka bir işimiz olmuş mu?”

Derler...

Bir Çin atasözü der ki...

“Küçük adamın yükselmesi, maymunun ağaca tırmanmasına benzer. Yukarı çıktıkça, kıçı daha çok görünür.”

Yükselenler, kendilerini "büyük adam" sandıkları için kıçlarının görünmediğini sanırlar!

Bunların her yerlerinin açılması 10 ayı geçmez!

Öncekilerden biliyoruz!

Biz, 34 yılda ağaca tırmanan nice maymunlar gördük!

Bilardo...

Seçim atmosferinden yeni yeni çıkıyoruz.

Köşe yazılarımız, eskisi kadar etkili olmaya başladı.

Çok değişiklerden sesler çıkıyor!

Bilardo oynar gibiyim!

Topun birine vuruyorum!

O top, diğer topa vuruyor!

Sonra istediğim deliğe giriyor!

Sonra o delikten konuşuyorlar!

Ama biz dinlemiyoruz!

CHP, 64 çalışanı işten attı!

Filyos Belediye Başkanı Erol Acar’ın 64 belediye çalışanını kapının önüne koyması, CHP’yi rahatsız etmiyor mu?

"CHP" deyince neden "işçi kıyımı" akla geliyor?

“Emek, en yüce değer” diyen bir partinin Belediye Başkanı, 64 emekçiyi sırf "önceki belediye başkanı işe aldı" diye işten atar mı?

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, bu işçi kıyımına neden sessiz kalır?

CHP Zonguldak İl Başkanı Devrim Dural, bu işçi kıyımına neden sessiz kalır?

Ekmekle oynamak bu kadar kolay mı?

Bir kahvenin 40 yıl hatrı var!

“Bir kahvenin 40 yıl hatrı var" deyimi, Üsküdarlı Bilge Yusuf ile Rum balıkçı Stelyo'nun hikayesine dayanır.

Yil, 1895... Eminönü Yemiş İskelesi'ndeki balıkçı kahvesine giren Osmanlı zabiti, "Bre Yusuf, herkese benden okkalı bir kahve ama şurada oturan Rum palikaryasına yok. Ona, kahvem de, akçem de haramdır" der.

Bilge Yusuf, kahveleri ikram eder, bir kahve de Palikarya Stelyo’nun önüne koyar.

Zabit, adeta kükrer...

"Ben, 'ona haramdır' demedim mi Yusuf?"

Bilge Yusuf, hiç istifini bozmaz, "Komutan, o kahve benden, ona da helaldir" der.

Stelyo, minnetle bakar Yusuf’a...

Yıl 1905 olur... Samos (Sisam) adasında Rum isyanı başlar. Damat Ferit Paşa, adaya asker çıkarır. Bilge Yusuf da askerdir ve adaya çıkan askerler arasındadır. Ancak ilk çatışmada esir düşer. 2 yıl yatar Samos zindanlarında... 2 yılın sonunda Rum çeteciler, esir pazarında satışa çıkarır Yusuf’u...

Mezatta "5 para, 7 para" sesleri arasından bir ses yükselir:

"O Türk’e benden 5 kuruş, hemen alıyorum."

Sessizlik hakim olur, Rum, alır Yusuf’u arabasına, köyün dışına çıkarır. Denize yakın bir yerde arabasını durdurur, döner Yusuf’a, "Serbestsin Bilge Yusuf" der.

Yusuf, inanamaz duruma... Rum’un ellerine kapanır, "Beyim, kimsin, necisin, beni neden özgür bırakırsın?" der.

Rum, döner Yusuf'a, "Ben balıkçı Stelyo" der. 

Yusuf, çözemez durumu, adamı tanımaz bile. Rum, uzun uzun anlatır, 10 yıl öncesine, Yemiş İskelesi’ne döner, detaylarıyla o günü anlatarak, "İşte ben, bir fincan kahveyi helal ettiğin balıkçı Stelyo" der.

Gözyaşları sel olur. Sarmaş-dolaş olurlar. Stelyo, Yusuf’u, kaçak yoldan İstanbul'a gönderir. Bu dostluk 35 yıl devam eder.

Her yıl birbirlerini ziyaret ederler. Her ziyarette bir fincan kahve mutlaka vardır. Çocuklarına, torunlarına anlatırlar dostluklarını ve

"Bu kahvenin 40 yıl hatrı var" derler. (Alıntı)

Ticaret nedir?

Kavun satan adam, etikete, "1 kavun 30 TL, 3 kavun 100 TL" yazar.

Müşteri beklerken yoldan geçen genç, yanındaki kız arkadaşına, "Bak şimdi beni seyret" der.

- Bir kavun verir misin? 

- Olur kardeşim...

- Ne kadar tanesi? 

- 30 TL kardeşim...

Genç, bir kavun alır, 30 TL verir. Peşinden yine bir kavun ister ve 30 TL daha verir. Peşinden bir kavun daha ister ve 30 TL daha verir. Sonunda 3 kavun almış ve 90 TL vermiştir.

Genç, bıyık altından gülerek, "Farkında mısın? Üç kavun aldım, 90 TL verdim. Sen oraya '3 kavun 100 TL' yazmışsın. Sen, bu işi bilmiyorsun" deyince, satıcı, "Bak kardeşim, herkes bana 'akıl vereceğim' diye bir kavun almak yerine 3 kavun alıyor. Sonra bana 'ticaret nasıl yapılır, öğret' diye yalvarıyorlar."

Yahudi sözü:

“Sahip olduğunuz bir inciyi, bu inciyi isteyen birine satmak, ticaret değildir. Ama sahip olmadığınız bir inciyi, bu inciyi istemeyen birine satmak, ticarettir.”

Bizim Yahudi’nin ticaret anlayışı ise bambaşka!

Hocayı kendine kefil yaparak, bir trafik polisini kandırıp borç olarak 100 gram altın alıyor!

100 gram altını yıllarca ödemiyor, polisi atlatıyor!

Polis, çok sıkıştırınca, 100 gram altının o tarihte 10 bin lira olduğunu hatırlatıyor, 10 bin lira verip borcu kapatmaya çalışıyor!

Oysa 100 gram altının bugünkü değeri 250 bin lira!

Sorsan, ticaret erbabı!

İşi biliyor, ticareti biliyor, finans yaratmayı biliyor!

Bu ticaret değil, düpedüz dolandırıcılık!

Ama Allah’tan Hazreti Muhammed (S.A.V), son peygamber...

Yoksa bu şahıs, bize kendini "peygamber" diye yutturmaya kalkardı!