Vakitlerden bir vakit...

Padişah, çağırmış tellalları...

- Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim!

Bu ilanı halka duyurun...

Yarışma zamanı gelir.

Padişah, katılanları teker teker huzuruna çağırmış.

İlk kişi...

Kendinden emin bir şekilde yalanını söylemiş.

- Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü.

- Bunun neresi yalan?

Kuş, kartaldır.

Aslan da, kuzu kadar minik bir yavru...

Kaptı mı götürür tabi!

İkinci kişi...

- Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar.

- Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş.

Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş.

Taç kimin kafasındaysa kral odur tabii!..

Üçüncü kişi...

- Padişahım!

Ben gökyüzüne bir ok attım...

Altı ay sonra geri döndü!..

- Senin ok, bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce, ok, takılacak yer bulamayıp yere düşmüştür...

Daha başkaları gelmiş...

Padişah, tüm yalanlara bir mantık bulmuş.

Esasında bunların gerçekleşebileceğini söylemiş.

Kimse söylediği yalan için padişaha "bu yalandır" dedirtememiş...

Son yarışmacı...

- Padişahım!

Siz benim babamdan bir küp altın borç almıştınız.

Şimdi geri almaya geldim.

"Yalandır" derseniz...

Ödülümü veriniz.

Yok...

Bu dediğim yalan değilse...

O zaman borcunuzu ödeyiniz.

[*] [*] [*] [*]

Hikaye bu...

Biz niye yazdık?

Yalan söylemek...

Ahmakların işidir.

Yanlış yapanların, doğruları gizlemek için çektiği geçici perdedir.

Dürüst insanlar.

Zeki insanlar...

Yalan söylemezler.

Her zaman doğruyu söylemenin onlarca-yüzlerce yolunu bulurlar.

Hep doğruyu söylerler.

Ama...

Her doğruyu, her yerde söylemezler.

Korkak...

Adamlar nam salmıştı.

Kabadayılıkları...

Eşkıyalıkları...

Yapmadıkları eziyet kalmamıştı.

Nerde mazlum var...

Onlarda ahı var.

Nerde garip-yetim var...

Onlarda hakkı var.

Asıp-kesiyorlar...

Yakıp-yıkıyorlar...

[*] [*] [*] [*]

- Sen onlardan korkuyor musun?

- Yok.

- Neden korkmuyorsun?

- Onlar zalim.

Zalimler korkak olur.

Milletin hakkını yiyenler kolay kazandıklarını kaptırmamak için hırçın olurlar.

- Onlar çok kalabalık.

- Sıkıştıkları zaman it sürüsü gibi saldırılar. Ortalarına bir kemik at, birbirleriyle dalaşırlar.

Kaybetmemek için en yakınlarını bile gözden çıkarırlar.

Kendilerini dev aynasında görenler, akıllarına inen perdeyi göremediklerinden her defasında bir kayaya toslarlar.