Nasihat vermek için çağırdı:
- Mutlu olmak için üç şeyden taviz verme.
İyi yemek...
Konforlu yatak...
En güzel yerde yaşamak...

Şaşırdı.
- Biz fakiriz.
Bunları nasıl yaparım?
- Sadece acıktığında yemek ye.

O zaman...
En iyi yemeği yemiş olursun.
Çok çalış.
Çok yorulursun.
Yorgun yatarsan.
Rahat uyursun.
Yatağın konforlu olur.
İnsanlara iyi davran.
Hoşgörülü ol.
İyilik yap.
Onların kalbinden yer edin.
O zaman en güzel yerde yaşarsın...

[*] [*] [*] [*]
Mutluluğun resmi yok.
Fotoğrafı yok.
Tarifi yok.
Kimi zaman bir tebessüm.
Bazen bir güzel söz.
Anlamlı bir bakış.
Paylaşım.
Vesaire...
Mutlu olmak.
Aramak.
Ya da...
Mutlu olmamak bizim elimizde.

Şükür nimeti...

Hali vakti yerinde.
İşinden gelmiş.
Akşam yemeğini yemiş.
Balkonda çayını içerken etrafı izliyordu.
Biraz ileride duran çöp kutularına ilişti gözü.
Yırtık-pırtık kirli kıyafetli.
Orta yaşlı biri.
Çöpü karıştırıyor.
İçinden bir şeyler arıyor.
Ayırıyor.
Alıyor.
- Şükür...
Halim vaktim yerinde.

O esnada...
Fakir adam etrafa göz gezdirdi.
Yanından geçen engelliyi gördü.
Tekerlekli sandalyesiyle sokakta zor zahmet ilerliyordu.
- Şükür...
Elim ayağım sağlam.
Hiçbir engelim yok.
Derken...
Engellinin yanından siren çalan bir ambulans geçti.
Kim bilir?
Ne hastalığı var?
Aciliyeti...
Sıkıntısı nedir?

Tedavisi var mıdır?

Düşündü.
- Şükür...
İyi ki hasta değilim.
Hasta acilden giriş yaptı.
Müşahede odasına alındı ki..
Yanında bulunan hasta çoktan dünyaya veda etmişti.
Üzerine çarşaflar serildi.
Morga götürülüyordu.
- Şükür.
Her şeye rağmen yaşıyorum.

[*] [*] [*] [*]

Bize gelince...
Şükür...
Bu yazıyı yazabiliyorum.
Okuyanlarım var.
Başkaca...
Öyle nimetler var ki...
Saymakla...
Yazmakla bitmez...
Siz...
Bu yazıyı okuyabiliyorsanız.
Başkaca nimetlere sahipsiniz demektir.
Şükür öyle büyük nimet ki...
Karşılığı berekettir.
Bolluktur.
İhsandır.
İkramdır.
Allah şükrümüzü artırsın...