Soğanın cücüğü, tam ortasındaki göbeğidir. Soğanın en lezzetli kısmı da burasıdır.

Çocukluğumda, çok kıtlık çeken köylülerimizin, şehre geldikleri zaman, kocaman sarı mendillerinin içinde pırasa, soğan, kepek karışımlı sert ekmekler...gibi azıkları olurdu.

Şehirden köye dönen köylünün biri, camilerinin önünde ezanı beklerken, yanındakilere 'Ulan bu şehirliler yaşamanın tadını çıkartıyor. Soğanın cücüğünü bile beyaz ekmekle yiyorlar."demiş.

Demem o ki, çocukluğumda tanık olduğum kıtlık ve açlık hatıralarım, bazen bende teessür uyandırır.

AÇLIK, İNSANA NELER YAPTIRIR?

Gene çocukluğumdan bir kesit: İskele'de, şimdiki Paşa Kebap'ın olduğu yerde Zonguldak'ta bulunan askeri birliklerin hayvanlarının yemeleri için parça parça, sıkıştırılmış küspe([*]) yığılmış, başında da iki tane nöbetçi er durmakta..

Ben çocuk bahçesinden çıkıp, ordaki çeşmeden su içmeye geldim. O arada pejmurde kılıklı bir adam, küspeden bir parça kaptı, hükümet binasının arkasından direk harmanlarına doğru koşmaya başladı. Nöbetçi erlerden bir peşine düştü, ama yetişemedi. Ben de, merakla o adamı takip ettim. Dere boyundan çıkan adam, o zamanlar Yeni Çarşı'ya bitişik olan, Uzunmehmet Parkı'na geldi. Oradaki havuzun suyuna küspeyi sokarak yumuşatmaya çalıştı.

Küspeyi kemirirken "Sen ne yapıyorsun" dedim, "o yenir mi?"

Bana baktı, o gözleri hiç unutamıyorum... "Açım, aç" dedi.

Bizim dükkan yakındı, koşarak babama gittim. "Adamım biri küspe yiyor" dedim. Babamla gidip adamı bulduk. Babam, "sen deli misin, bu insanda türlü hastalıklar yapar" dedi

O da babama "çok açım.."diye cevap verdi. Babam da, gel benimle diyerek, adamı bakkal dükkanımıza getirdi.

Oradaki yarım ekmeğin içine zeytinyağı ve pekmez döktü. Adama verdi. "Bir daha gelme, herkes gibi iş bul da çalış"dedi.

Harp seneleri olduğu için, tahsile gönderildiğim Mekteb-i Sultaniye'de bile kıtlık vardı. Gerekli gıdayı alamadığımız için tırnaklarımız bembeyaz olurdu. Bazen acıkınca ekmeği tuzlardık, onu yiyerek açlığımızı bastırırdık.

KIŞKIRTICI YEMEK PROGRAMLARI

Son yıllarda televizyonlarda moda oldu. Yemek programları yapılıyor, çeşit çeşit tarifler veriliyor, yayında pişirilerek sofralar kuruluyor. Yiyen sunucu her seferinde parmaklarını bitiştirip, elini sallayarak tattığı lezzetin nefisliğini anlatıyor. Ayrıca, reklamlarda binbir çeşit çukulata, sucuk, meşrubat...gibi insanı imrendirecek, ağzını sulandıracak ürünlerin görüntüleri ekranı işgal etmekte.

Tavada yumurtalı sucuk, ızgarada sucuk, çeşit çeşit peynirler, pastırma, salam gibi et ürünleri iştahları kamçılamakta.

Şöyle düşünelim ki var toplumumuzda: Okul çağlarında iki çocuğu olan bir aile... Babanın geliri ayda bir milyar olsa, anne ev hanımı. Bu aile evlerinin kirası, elektrik, ısınma ve su giderleri için en az beşyüz milyon lira verir. Geri kalan beşyüz milyonla okul giderleri, ulaşım, giyim ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, evin gıdası için geriye kalan parayla ancak bayat ekmeği suyla papara yaparak doyabilirler.

Şimdi, bu ailenin televizyondaki reklamlarda salgın olan yiyecek- içeceklerden canı çekmez mi? Çocuklarına almak istemez mi? Bu yiyecek reklamların kaldırılması lazım. Alan var, alamayan var... Alamayan aileye yazık değil mi?

HEM GÜNAH, HEM DE AYIP

Hem, bu dinimizce de günah. Eskiden, toplum içinde, sokakta bir şey yiyip içmek ayıptı. Biz sebzelerimizi pazardan alınca, üstü kapaklı sepetle eve taşırdık. Şimdi kaldırımlarda lokanta- kafe masaları var, yenilen yemekler yoldan geçenler tarafından görülüyor.

Lokantaların tabelalarında sundukları çeşit çeşit yemeklerin, kebapların, tatlıların resimleri iştah kabartmakta..(Zaten bu resimler, kocaman tabelalar görüntü kirliliği de yapmakta)

Bunları yemeye ve satın almaya imkanı olmayan aile reisleri gayrimeşru ( rüşvet gibi, kredi kartı borçlanması gibi..) kötü yollara başvurabilir. Kapkaççılık, hırsızlık, fuhuş artacak. Her ne kadar devlet fakirlere yardım etmeye çalışsa da, lüks tüketimi dizginleyemediği müddetçe, bu felaket çığ gibi büyüyecek.

Vakıflar'dan gelen gelirleri amacından hariç kullanarak, Osmanlı'dan gelen bu düzen de berbat edildi.

TEKLİF GELDİ, KABUL ETMEDİK

Bunları yazarak içinizi karartmak istemezdim, özür dilerim.

Geçen haftalarda ulusal bir kanalda gündüz saatlerinde yayınlanan, evde yöreye has yemekler yapılıp gösterilmesi için, eşim Afet Hanım'a teklif geldi. Bu imrendirici yemek programlarına karşı olduğumuzdan, müsait olduğumuz halde, kabul etmedik.

Artık aklım ermiyor... İstanbul'da öyle lüks mağazalar varmış ki, sattıkları ürünlerin fiyatları milyarla etiketleniyormuş... Mesela beş milyara bir çanta, dokuz milyara elbise gibi... O mağazalardan birinde çalışan tanıdık kızımız, atlet tarzı askılı buluz bir milyara düşünce, müşterisine "sudan ucuz, kaçırmayın..." diyormuş. Bir gelişinde 30-50 milyarlık kıyafet alışverişi yapanlar varmış, şampanyalarını içip mutluca ayrılıyorlarmış..

[*][*][*]

Boş vakitlerinizde güzel kitaplar okumanızı tavsiye ederim. Kitaplarınız öğretici ve edebi olsun. Zira beynimiz ve vaktimiz çöp kovası değil.

Şimdilik bu kadar. Hepinize sağlık ve mutluluk dilerim.

([*]) küspe: yağı veya suyu çıkartılmış tohum veya bitki artığı.