Bahar geldi.

Ereğli “şen”lendi.

Sunucu, Ali Molla’ya doğru seslendi.

- Ereğli şenleniyor…

Havalar neşeli…

Ortalık sarı-sıcak…

Birazdan yeni bir dükkan açılacak.

Vatandaşlar arkada…

“İş” adamları arada…
Başkanlar, müdürler, bürokratlar ön sırada…

Kapıda kırmızı kurdele asılı…

Maslahat başına geçeceklerin elleri makaslı…

Gazeteciler içeri girmiş, çekiyor.

Takım elbiseli beyler poz veriyor.

Güneş insanlara tepeden bakıyor.

Fotoğraf makinalarının flaşları insanları havaya sokuyor.

Önden gidenler havalı, porum atıyor.

Peşlerinde birer-ikişer kişi çanta taşıyor.

Hocalar ayet okuyor.

Dua ediyor.

Peşinden pop-caz, ne olduğu belli olmayan moda bir müzik çalıyor.

“Sunucu” dediğin avaz avaz bağırıyor.
Kampanyayı cazip bulan içeri dalıyor.
Zar-zor mesafe alıp tezgaha varıyor.
Hangisinde, ne kampanya var, soruyor.
“Kampanyalı ürünler bitti” cevabını alıyor.
Ne ara bitti, birazcık şaşırıyor.

Zaten hepsi yalandı, onu anlıyor.

Başkaca ne var, bakıyor.

Renkler sarı-sıcak, yalan insanın canını sıkıyor.

Esasında kampanya eskileri satmak...

Vatandaşı içeri çekip başka ürünleri kakalamak…

Rafta dura dura eskimişler.

Kaç kişi ellemiş, belli değil.

“Sıfır” dedikleri ürünler, ikinci el bile değil.
Anladık, oyun içinde oyun var.

Bu oyuna gelecek bizim gibi çok koyun var.

Çıktık dışarı, kafamıza kağıt yağdı.

Vatandaş, bedava kurabiye ve kolaya daldı.

O da azıcıkmış zaten.

Geriden gelenlerin eli boş kaldı.

Çocuklara şeker dağıtıldı.

Kapıdaki şekercinin elektriği Ali Molla’dan alındı.

Daha çok lafım var, yazacak.

Yazdıkça, elimin ayarı kaçacak.

Camide ön safı kimseye vermeyiz.

Kullandığımız elektrik kaçak.

Haşa, “kul hakkı” yemeyiz.

Kamu hakkıdır elbet, yerini bulacak.

Ereğli’ye hayırlı olsun sarı-sıcak…

Kimsenin hakkı kimsede kalmayacak.

“Amele” deyip geçme…

Üzerimde amele kıyafetleri var.

Sülük Gölü’nde geziyorum.

İki kişi elinde dosya, elektrik direklerini sayıyorlar.

- Kolay gelsin.

Dil ucuyla “sağ ol” dediler.

Kıyafetlerime bakıp beğenmediler.

- Ne yapıyorsunuz?

- Biz kontrolüz.

- Bu direklerin dibindeki betonlar karda döküldü, tutmadı. Altında toprak var. Bunu böyle kabul ederler mi?

- Ederler.

- Bunu sonradan size yeniden yaptırmasınlar.

- Kim yaptıracak?

- Ne bileyim. Biri çıkar, bunun yanlış olduğunu söyler.

- Olmaz bir şey.

- Siz bilirsiniz.

Aradan zaman geçti.

Pusula TV ekibi, Akköy’e çıktı.

Yarım dökülen betonları çekti.

“Amele” deyip geçmeyeceksin.
Karşına nerede, kim çıkar, belli olmaz.

Şimdilerde bir ekip, kalitesiz betonları kırıyor.

Direklerin dibine doldurulan toprakları boşaltıyor.

Kalıp çakıyor.

Yerine yeniden beton döküyor.

Allah bu ekibe kolaylık versin.

Başkasının pisliğini temizlemek zordur.

Allah bize de kolaylık versin.

Söyledik.

Bu taşeron işleri yarım yapıyor.

Köye iki torba çimento veriyor.

Gözümüzü boyuyor.

Dinleyen olmadı.

Başta projede olan yerler projeden çıkarıldı. Yapılmadı.

Çay içtiler, yemek yediler.

Yüzümüze gülüp, arkamızdan iş çevirdiler.

Kabahat onlarda değil.

Bizimkiler, onlara izin verdiler.

[*] [*] [*] [*]

Yalancının mumu yatsıyı görmedi.

Hırsızın çaldığı onunla mezara gitmedi.

Bunca yalan, onca maskaralık para etmedi.

Yalandan-dolandan bugüne kadar kimse kar etmedi.

Zaman dar, insan aceleci…

Kimsenin yaptığı yanına kar kalmadı…

Kalmaz…

Kalmayacak da…

Vesselam