Yokluk zamanı.
İnsanlar kıyafetlerini eskiyinceye kadar değil...
Dikiş tutmayıncaya kadar giyer.
Yeniyi almak ne mümkün.
Örnek.
Pantolon...
Sökülür.
Hemen dikilir.
Cepte iğne-iplik taşınır.
Yırtılır.
Önce kendi ceplerinden yamanır.
Yine yırtılır.
Eskiyen atılmaz.
Daha eski olanından yama alınır.
Her defasında bir yama...
Ne zaman ki yamanacak hal kalmaz.
Artık dikiş tutmaz hale gelir.
O zaman bir kenara ayrılır.
Daha sonrası için.
Ya ondan yama alınır.
Ya düğme.
Ya da temizlik bezi olur.
Ceketler ortak alınır.
Aile içindeyse sorun yok.
Bazen komşu ortak olur.
Bazen emanet alınır.
Kısacası...
Komşu komşuya muhtaç.
Ne külü.
Komşu olmazsa hep eksiksin.
Ailen olmazsa yoksun.
İnsanların en büyük sermayeleri ailesi.
Sonra komşu...
Şimdilerde öyle mi?
Aynı çanaktan çorba içen.
Bardağı kim kaybetmiş...
Onlar bulsun.
Aynı tastan su içen.
Aynı şişeden ayran içen.
Paylaşım yaptığı kardeşi aç kalmasın diye ekmeği civciv yemi gibi minik parçalara ayırarak yiyen.
Aynı yatakta yatan kardeşler ne haldeler?
Dünya malı yüzünden düşman oldular.
Küstüler.
En iyi durumda olanlar, birbirinden uzak yaşıyorlar...
Ki birbirlerine öyle katlanıyorlar.
Velhasılı...
Ne zaman araya mal girdi...
Elimiz ağzımıza değdi.
Mecburiyetler bitti.
Maskemiz düştü.
Ne mal olduğumuz ortaya çıktı.
Şimdi hep birlikte toplumsal barışı arıyoruz.
Ama bizim menfaatimize göre olsun.
Öyle kabul ederiz.
Birlik-beraberlik istiyoruz.
Ama herkes bize biat edecek.
Velhasılı...
Yoksul olmayalım.
Birlikte daha güçlü olalım.
Bir olalım.
İri olalım.
Diri olalım.
Bunun için birbirimize muhtacız.
Birlikte varız.
Bir kilimin desenleriyiz.
Bunu hatırlayalım.
Unutmayalım.