Normal yaşamaya çalışırım.

Bundandır, hep anormal işlerle karşılaşırım.

Bir işe gireceksem, araştırırım.

Öğrendiğim bilgileri insanlarla paylaşırım.

Fazla konuşur, biraz anlaşılırım.

Sanki daha önce böyle bir şey yaşamamış gibi şaşırırım.

Bunu unutur, tekrardan bilgi aşılamaya çalışırım.

İşte bunun için anılarımı paylaşırım.

[*] [*] [*] [*]

Köylük kıyafetlerimizi giydik.

Babamla birlikte Gıda, Tarım ve Hayvancılık Ereğli İlçe Müdürlüğü’nden yüzde 50 ekipman hibesine yazılmaya geldik.

Patpat alacağız.

Dosyayı, dostum Kamil Çelik hazırladı.

Ziraat Odası’na uğrayıp, “bugüne kadar alamadığımız hizmetleri belki daha sonra alırız” diye biraz aidat yatırdık.

Sıra; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Ereğli İlçe Müdürlüğü’nde…

Önce vezneyi gösterdiler.

Para ödemeye alıştık ya…

İstediler… Verdik…

Bize makbuz verdiler.

Sonra evrak kayıta…

Sıra var.

Kuyruğa girdik.

Yavaş yavaş ilerliyoruz.

Biraz zaman geçti.

Bir amca geldi.

Elinde makbuz.

Ziraat Odası’na uğramış.

Aidatını yatırmış.

“Önce sıraya gir” diye bir azarlandı.
Ya sabır…
Israr etti, dinlemek zorunda kaldılar.
- Ne vardı?
“Elinin körü” diyemedim…
Kavga çıksın istemedim.

Amca makbuzu gösterdi.

- Patpat alacağım.

- Biz patpat satmıyoruz.

- Ama Ziraat Odası’ndan gönderdiler beni.

- Amca biz patpat satmıyoruz.

- Ziraat Odası’ndan bu makbuzu verince patpata yazılacağımı söylediler.

Ortam geriliyor.

Anladım; Ziraat Odası parasını almış.

Amcayı sokağa salmış.

Müdahale ettim;

- Amca, sen şimdi bu elindeki kağıt ile patpat satan bir tanıdığın bayii varsa ona git.

Yoksa herhangi bir bayiye git. Sana bir dosya verecekler. Onu al, buraya getir.

Amca yorgun.

Oflayıp puflayarak döndü başa…

Sonradan geldi mi?

Gelmedi mi?

Orasını bilemem.

Memur efendi, kafasını kaldırdı, göz göze geldik:

- Hah siz köylüler bak ne güzel anlaşıyorsunuz. Amca beni anlamadı.

- Tabi ya... Sen uzaydan geldin ya…

Memur bana da kızdı.

Eh be kardeşim.

Sen öyle bir girişimde bulunmadın ki…

Sen amcaya hizmet vermedin ki…

Sen bu adamdan makbuz karşılığı aldığın parayı hak etmedin ki...

Helal de ettirmedin.

Sen bugün işe geldin.

Çalıştın, çabaladın, bir amcanın duasını alamadın.

Sen bugün evine götürdüğün lokmaya haram kattın.

Ekmeğini, aşını, çocuklarının geleceğini, evinin neşesini kirlettin.

Çok ayıp ettin.

Memursan böyle yapabilirsin!

“Köylü” diye küçümseyip, aşağılayabilirsin.
Niye yazdık?

Kırsal kalkınmanın sorunları…

Tarımın sorunları…

[*] [*] [*] [*]

Başka bir yıl…

Yine evrak işi…

Şansımıza sıra yok.

Hemen vezneden başlayarak odaları gezdik.

Para, imza, mühür tamam…

Yan odaya teslim edilecek.

Baktım, oda boş.

Sonra hatırladım.

Buradaki memur beyefendi hazretleri, müdür beyin sekreteri ile sohbet ediyordu.

Hemen ikinci kata çıktım.

Alaylı bir göz attı bana.

Bekledim.

Kızdı:

- Ne vardı?

- Falanca numaralı odaya baktım.

- O oda alt katta.

- Ama memur burada…

- Sen git, bekle.

İndim alt kata. Beklemedim.

Kardeşime verdim evrakları:

- Al sen teslim et.

“Gık” demedi, o bekledi.
Memur beni istedi.

Gitmedim.

Haber gönderdi.

Gitmedim.

Çok ısrar etti.

Gittim.

- İzah edeyim…

Dinlemedim.

- İşini yap…

Yaptı işini(!)

Sonuçlar açıklandı.

Kayıtta tam olan evraklar, sonradan eksik çıktı.

Filler tepişir, karıncalar ezilir.

İşte bu memlekette tarım böyle gelişir!