Sofra kurulur.
Önce büyük oturur.
Öyle olmasa da...
Onun yeri ayrılır.
Hemen, etrafına çocuklar dizilir.
Ortada büyük bir sahan.
İçinde ne varsa.
Hazır beklenir.
Büyük...
Ekmeği besmele çekerek böler.
Sağdan sola doğru, herkese birer parça verir.
Bu arada sorusunu sorar.
- Ekmeğin başı neresi?
Kim bilecek bakalım...
Sofrada olması muhtemel ekmek çeşidi.
Ya güzinede tepside yapılmış çörek.
Ya da sacda yapılmış bazlama.
Hepsi yuvarlak.
İçimizden şöyle geçer...
"Keşke somun olsaydı.
Bilmek daha kolay olurdu.
Somunun iki ucu var.
Biri değilse.
Diğeri mutlaka başıdır"

Tabii somun olunca öyle soru sormazlardı.
Ya da...
Zaten sofrada somun bulunmazdı.
Başlardık ekmeğin kırık olan köşelerini göstermeye.
- Burası.
- Yok değil.

Öbür ucu.
Diğeri.
Hepsine aynı cevap.
- Yok değil.
Merak oranı yükselince.
Doğru cevap verilir.
- Besmele...
Bismillahirrahmanirrahim.

[*] [*] [*] [*]
Böyle güzellikleri vardı büyüklerimizin.
Paylaşmayı...
Bilgiyi...
Kısacası...
İnsan olmanın gerekliliğini...

Her fırsatta öğretirlerdi.
Herkesin çocuğunu, kendi çocukları gibi severlerdi.
İlginç olanı...
Büyüklerinin yanında, kendi çocuklarını dahi sevemezlerdi.
Bırakın sevmeyi...
Kucağa almak.
Öpmek...
- Oğlum, kızım, yavrum.
Demek...
Ayıptı.

Onlar, büyüklerin çocuğuydu.
[*] [*] [*] [*]
Bu duruma hep şaşırdım.
Örnek aldığımız Peygambere (sav) bakıyorum.
Geçmişimize...
Türk kültürüne bakıyorum.
Hiç birinde böyle bir durum yok.
İyi de...
Biz ne ara çocuklarımızı sevemez olduk.
Tek ölçü...
Çanakkale, kurtuluş savaşı...
Yetim kalan çocuklar.
Onlar imrenmesin.
Geride kalan büyükleri üzülmesin...
Böyle bir incelik gösterilmiş.
Çocuklar, kimsenin yanında sevilmez olmuş.
[*] [*] [*] [*]
Hayata hep güzellikler ile hazırlandık.
Yokluk, varlık.
Hepsi hayat tecrübesi oldu.
Bir yandan paylaşırken...
Diğer yandan imrendiklerimiz oldu.
Biz elimizdeki bulunmaz nimeti.
Ya da az gördüğümüzü...
Fare gibi dişleyerek yerdik.
En son biz bitirelim.
Herkes bize imrensin.
Böyle bir niyet...
Gördü büyüklerimiz.
Yanlışı anlattılar.
Hatta...
Arkadaşlarımız, kardeşlerimiz bizden önce elindekini bitirmişse...
Bizde kalanı da ikiye bölmeyi öğrettiler.
Ne zaman ki bölüşmeyi unuttuk.
O zaman bölünmeye başladık.