Önce görmezden geliyor.

Duymazdan geliyor.
Aldırış etmiyor.
Topu taca atıyor.
Suçluyor.
En sonunda diyalog kuruyor.
- Yazma.
- Neden?
- Adımız kötüye çıkıyor.
- O zaman sen kötü iş yapıyorsun.
- Sen yazma....

O istediğini yapacak.
Biz yazmayacağız.
İşin başka boyutu.
Neden yazıldığını sorgulamıyor.
Çünkü yazılması gerektiğini biliyor.
Uyanık ya...
Yön saptırıyor?
Bildiği soruların cevaplarını, bizden duymak istiyor.
- Kim söyledi?
- Nereden öğrendin?
- Nasıl bildin?

Vesaire...
Tatlıya bağlamak istiyor.
- Birlik olalım.
- Elbette olalım.
- Hizmet yapayım.
- Elbette yap.
Zaten bunun için aday olup seçilmedin mi?
- Evet.
- Yap o zaman.
- Bizim birlik olmamız lazım.
- Tamam olalım.
- Ama öyle olmaz.
- Nasıl olacak?

Meğer tüm derdi buymuş.

Birlik olmanın şartı belli.
Onun dediklerini yapacağız.
Yazacağız.
Yanlışlarına ses çıkarmayacağız.
Kısacası...
Emir eri olacağız.
Kapı kulu olacağız.
Meğer böyle olunca birlik olunuyormuş.
Bakın neler öğrendik...
Sizin de çevrenizde vardır.
Böyle birlik olmak isteyen.
Ailede.
İş hayatında.
Sivil toplumda.
Bürokraside.
Siyasette.
Mutlaka vardır.
Kişiliksiz, kimliksiz olmanın yeni adı...
Birlik olmak...
Bizim seçilmiş, böyle istiyor.

Kilitli tabure...

Camilerdeki tabure.
Olur.
Olmaz.
Ayrı konu.
Diyanet açıkladı.
Oturaklar kaldırıldı.
Şimdi yeni moda.
Katlanabilir oturak.
Alıyorsun oturağı.
Götürüyorsun camiye.
Bir adet bisiklet kilidi.
Şifreli.
Namaz kılacağın zaman şifreyi açıyorsun.
Oturuyorsun üstüne.
Allah kabul etsin.
Namaz bitiyor.
Kalorifer peteğine kilitliyorsun.
Buradaki sihirli sözcük; şifre...
Nasıl bir iman ki...
Camideki taburesini kilitliyor.
"Bir Müslüman gelir camiye.
Namaz kılar.
Sonra tabureyi alır, evine götürür."

Ne absürt bir düşünce...
Buradan bakın Müslümanların yaşadığı ülkelere...
Niye iç savaş var?
Cuma namazında, yanındaki Müslümanın omuzuna değmeye çekindiği için, diğer Müslümana yer açamayan bir Müslüman kardeşliği...
Allah sonumuzu hayır etsin...