Elli yıl önce...
Bilemedin...
Seksen yıl önce...
Gerçi şimdiki zamanlarda seksen yaşında evladı olan çok az insan var.
Ellili yıllar...
Kız çocuklarının 'başlık parası' ile satıldığı yıllar.
Kime...

Nasıl...

Niye...
Verildiğini bilmeden...
Birileri çocukları birbirlerine layık görüyor.

Yada...

Kendilerine dünür seçiyor.
Gerisi..

Düğün...

Çocuklar evlendiriliyor.
Bazen öyle oluyor ki...
Evlendiği gece görüyor.
Kocasını.
Bizde bir tabir var.
Ayı mı, kurt mu?
Bilmiyor.
Ekonomik dar boğaz.
'Yokluk' kelimesinin içinin dolu olduğu zamanlar.

Hayat bulduğu yıllar.
Bu şartlarda evlendiriliyor kız çocukları.
Zaten yılını bulmadan hamile kalıyor.
Çocuk doğruyor.
Kendi çocuk.
Kucağındaki çocuk.
Ne olduğunu anlamadan.
Yıllar geçiyor.
[*][*][*]
Hayat şartları çetin.
Ne kadar çetin olursa olsun.
Anne...
Çocuk anneler.
Her şartta evlatlarını koruyor.
Kolluyor.
Büyütüp besliyor.
Aklı başına geldiğinde.
Hayat zaten geride kalmış oluyor.
Sonrası...
Evlatlar büyüyor.
Sıra onların evlenmelerinde.
Kendi yaşadıklarını onlar yaşamasın istiyor.
Kızı sevdiğine varsın.
Oğlu sevdiği ile yuva kursun.
Bunun mücadelesini veriyor.
Hızını alamıyor.
Onlar daha iyi şartlarda yaşasın diye mücadele veriyor.
Yemiyor.
Yediriyor.
Giymiyor.
Giydiriyor.
Onları hayata hazırlıyor.
Tam 'oh' diyecek.
Torun sevecek.
Ya oğlu...
Ya kızı...
Ya gelini...
Ya damadı...
Birileri sırt çeviriyor.
İş başladığı yere dönüyor.
Yaş gelmiş.
Kimsesizlik.
Yokluk...
[*][*][*]
Böyle bir anne düşünün.
Kıymet bilinmiyor.
Neden?

Basit dünyalık işler.
Şartlar ne olursa olsun.
Anne hakkı ödenmez.
Varken kıymetini bilin.
Yokken ararsınız.
Özlersiniz.
İçiniz yanar.
Ama 'keşke' demezsiniz.
Allah hiçbir anneyi çaresiz yalnız bırakmasın.
Hiçbir evladı da annesinin kıymetini bilmeyecek kadar nankör etmesin.