Kasım'a kalmazdı.

Ekim ayında yeryüzü beyaza bürünürdü.

Yapraklarını dökememişse ağaçlar...

Gelin gibi görünürdü.

Üzerinde beyaz örtü...

Transparan...

Yer yer yaprakları...

Gövdesi...

Kendini gösterir.

Uzaktan bakınca...

Başını öne eğmiş...

Mutlu...

Omuzlarında bembeyaz bir yük...

Mahcup...

Hepsi kaldıramaz bu yükü.

Kiminin dalları kırılır...

Kiminin tepesi...

Kimi çok fazla eğilir...

Kimi kökünden sökülür...

Kimisi...

Yanında bulunan ululara yaslanır.

Her ne şekil olursa olsun.

Kar; berekettir...

Verimliliktir...

Helaldir...

Öyle ya...

Helali de...

Bolluğu da...

Herkes kaldıramaz.

Ağır gelir güzellik.

Her doğru kaldıramaz.

[*] [*] [*] [*]

Ekim-Kasım...

Geceleri soğuk...

Gündüzler...

Güneş varsa...

Hele bulut arkasından bakıyorsa...

İnsanın iliklerini ısıtır.

Hatta yakar.

[*] [*] [*] [*]

Yer ıslaktır.

Çamurdur.

Bağda...

Bahçede çalışmak zordur bu mevsimde.

Tam...

Odun yapma vaktidir.

Kışa dair yapılan son hazırlık.

[*] [*] [*] [*]

Gün, çobanların günüdür.

Esasında...

Bahar...

Yaz...

Güzeldir.

Ancak...

Mevsime bakarsan...

En güzel...

En rahat yapılan iş çobanlıktır.

Sabah alırsın sürüyü...

Katarsın önüne...

Bilirsin otlakları...

Yol alırsın...

Etraf temiz...

Bağ yok...

Bahçe yok...

Tüm tarlalar boş...

En fazla ekindir olan...

Ona da hayvanlar zarar veremez.

Meydan sürüye kalır.

[*] [*] [*] [*]

Sırtında gocuğun varsa...

Yünlü don, fanila ve çorabın varsa elbisenin altında...

Azığın kuvvetliyse...

Şöyle...

Ayranın yanında...

Kavurma...

Peynir varsa...

Mısır ekmeğin çoksa...

Çobanlık başka güzel olur.

Yakarsın bir ateş...

Ekmeği ısıtırsın...

Hele tarla kenarıysa...

Bulabilirsen hasattan geride kalmış iri bir patates...

Gömersin közün içine...

Güzel pişirirsin...

Açarsın ortasını...

Koyarsın kavurmayı...

Eğer peynirin de biraz yağlıysa...

Çoban bıçağıyla ince ince doğrarsın, içini kavurma ile doldurduğun patatesin üzerine...

Biraz ateşin karşısında gevretirsin...

Bir de kavalın varsa...

Seni Sultan Süleyman görse imrenir.