Bir gün mescide geldi.

Mescidin kapısında bir adam bekliyor.

Atını adama teslim etti.

- Ben çıkıncaya kadar buna sahip ol.

Girdi mescide...

Adam, hemen atın yularını çaldı.

Atı başıboş bırakıp kaçtı.

Mescitten çıkarken eline iki dirhem para ayırdı.

Adama verecek.

Ödüllendirecek.

Birde ne görsün.

Adam yok.

At başıboş bekliyor.

Yular da yok.

Yapacak bir şey yok.

Eve gitti.

Yanında çalışan çocuğu pazara gönderdi.

- Git bir yular al gel.

Gitti.

İki dirheme bir yular aldı.

Geldi.

Verdi.

Baktı.

Yular, aynı yular...

Çalınmıştı.

Geri geldi.

Hem de iki dirheme...

İşte o kişi...

Atın sahibi...

Cömert...

O her halükarda iki dirhem verecekti.

Verdi.

Hz. Ali...

[*] [*] [*] [*]

Ya hırsıza ne demeli?

Bekleseydi.

Çalmasaydı.

Yine iki dirhem alacaktı.

Hem de helal.

O sabretmemekle...

Acele etmekle...

Çalmakla...

Helal rızkını harama çevirdi.

İnsanlar acele etmekle...

Sabırsız davranarak...

Çalarak...

Asla kendisine tayin edilen rızkı artırmazlar.

Onlar sadece amelleri ile...

Davranışları ile...

Ellerine geçecek olan rızkın çerçevesini belirlerler.

Haram mı?

Helal mi?

Ne dersiniz?

Hiç bu tür davranışlar ile rızkınızın arttığını düşündünüz mü?

Yaptığınız işe...

Dizayn etmeye çalıştığınız geleceğe...

Çocuklarınıza miras bırakmak için harcadığınız emeğe...

Bir de bu açıdan bakın.

İnsanların yedikleri gıda...

Karakterlerine sirayet eder.

Aslında bizim ne kadar adam olduğumuz...

Ya da olamadığımız.

Yediklerimizdendir.

Çocuklarımızın ki de öyle...

Karar herkesin kendine...

Çünkü o gün gelince...

Her koyun kendi bacağından asılır.

Bizden önce kendimize, sonra nasibi olanlara hatırlatması...

Allah haramdan kurtarsın...

Çalmayacaksın...

- Hey gidi günler!

Öyle başladı söze...

Daha küçüktüm.

Komşunun pineğine (tavuk kümesi) girdim.

Baktım orada folluk (tavukların yumurtladığı kap) var.

Girdim içeri.

Yumurta dolu.

Entarimin eteğini doldurdum.

Anca 5 yumurta sığdırdım.

Eve gittim.

- Ana bana yumurta pişir.

- Oğlum bakayım. Tavuklar yumurtlamış mı?

- Ben yumurta buldum.

- Nereden buldun?

- Komşunun kümesinden.

- Neden aldın?

- Orada daha çok var.

- Hadi bakalım. Düş önüme.

Düştük yola.

Vardık kümese...

Önce aldığım yumurtaları yerine bıraktık.

Sonra eline ince bir fındık çubuğu aldı.

Orada eve kadar...

Döve döve getirdi beni.

- Bir daha birinin bir şeyini izinsiz alırsan...

Seni döve döve öldürürüm.

O gün bugündür tövbe...

- Kimsenin bir şeyini çalmayacaksın.

Böyle nasihat veriyor gençlere...

- Çalmayacaksın...

Öyle diyor...

Çalarsan...

Bir gün bir büyük çıkar.

Hesabını sorar.

Bu bir anne-baba olur.

Ağabey olur.

Amir-memur olur.

Devlet olur.

O çok sabırlıdır.

Bir gün sorar...

Hepsinin gözünden kaçsa...

Yaradan sorar...

Unutmayasın...