Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün Düzce'de düzenlediği 17. Yerel Medya Eğitim Semineri'nin ardından Düzce'yi yazmıştık.
Sıra seminerde.

İHA, AA çekişmesi seminere damga vurdu.

Yaygın basında görülen "dehşet" görüntüleriyle ilgili tartışmalar.
Yayınlansın, yayınlanmasın tartışması. Kırk yıllık ahlakımız (etik) tartışıldı.
Etik miyiz, değil miyiz?
Bilmiyoruz.
Aynı toplumun farklı insanları gazetecilerin, değer yargıları farklı. Hatta gazetecilik anlayışları farklı.

Emlakçı.
Manav.
Siyasetçi.
Tiyatrocu.
Fotoğrafçı.
Aşçı.
Dağıtıcı.
İşçi Emeklisi.
Reklamcı vs.
Çok havalılar.
Kendilerine "gazeteci" diyorlar.
Böyle şey olur mu?
Oldu.
Nasıl?
"Ben gazeteciyim" dediler.
Öyle oldu.
Komik.
Hem de 'tirajı'komik.
Yine de güzeldi.
Meslekteki çeşitlilik hoş!
Becerebiliyorlar mı?
Elbette hayır.
Onlar soru sorarlarken Ali, Mustafa ve Aydın ile birlikte aramızda "fiskos" yapıp güldük.
Komik duruma düştüklerini anlamıyorlar bile.
Örnek; gazete sahibi işçi emeklisi soruyor:
- Sürekli Sarı Basın Kartı sahibi olabilmek için ben de 18 sene bekleyecek miyim?
Yok sen bekleme.
Daha basın kartın yok.
Süreklisini soruyor.
Hele sıkıysa önce Sarı Basın Kartı al da...
O kadar kolay değil.
Seminerde "Evraklarınızı hazırlayıp gönderin" demelerine bakma.
Sor bakalım ne evrağı.

"Deklanşöre basarak dört çocuk kazandım" diyen 48 yıllık gazeteciye ne demeli?
Seminerden sonra Samandere Şelalesi'ni gezdik.
Ardından Müze.
Müzenin kapısında toplu fotoğraf çektirdik.
Ali Cinal tecrübeli diye fotoğraf makinesini ona verdi.
Benim "kel"imi kesmiş.
Önemli bir kayıp değil.
Şaça benzemeyen birkaç kıl parçası görünmese de olur.
Ama Ali Cinal'ı ortadan ikiye bölmüş.
Burnundan itibaren sol tarafı ve solundakiler fotoğrafta yok.
Güldük.

Başka bir vakıa:
BYEGM'de şef.
Fotoğrafçı.
Osman Gazi, Konuralp ve Akçakoca Bey'in heykelinin önünde hatıra fotoğrafı çektireceğiz.
Bu kez makineyi ona verdik.
Aydın, Ali ve Ben.
Dizildik heykelin önünde.
Başladık beklemeye.
Bizim şef makineyi yavaş yavaş havaya dikmeye başladı.
O kadar dikti ki şöyle bir diyalog oldu:
Ali: Fotoğrafta biz görünüyor muyuz?
Şef: Tabii ki.
Ben: Yukarıdan kuş geçiyor. Galiba onu çekiyor.
Aydın inandı ve arkasına dönerek gökyüzüne baktı.
Tam o sıra basmış deklanşöre.
Çekilen fotoğraf şöyle:
Kocaman heykellerin önünde üç cüce (Ali, Ben ve Aydın).
Biri gökyüzüne bakıyor.
İki çalışmayan top.

Daha çok var. Ama sütun bitti.
İçlerinde en iyisi tiyatrocu.
Çok güzel gazeteci rolü yapıyor. Hem de sahici.
"Gazeteciyim ve tiyatro sanatçısıyım" diyerek kendini tanıtıyor.
Diğerleri hiç asıl mesleklerinden bahsetmiyorlar.
Rol de yapamıyorlar.

Son söz:
Seminere gittik.
Gazeteciler ve gaz tenekeleri gördük.
Üzüldüm, meslek adına.
Sevindim.
Zonguldak, meslekte Düzce'den iyi.