Seçim yasaklarını Cuma günü işledik. Yasakların hepsini çok sevdim.. Hatta mevcutları az bile buldum. Bu yasakları biraz daha ileriye götürmek lazım.

Google fotoğraflarını proje diye seçmene sunmak yasak.

Yaşadığı şehri yönetmek için aday olup, işlerini başka şehirlerde yaptırmak yasak.

Zonguldak'ın ajansları varken, İstanbul'dan, Ankara'dan ajans tutmak yasak.

Rakipleri küçültücü, hakaret eden beyanatlar yasak.

Anons araçları ile gürültü kirliliği yapmak yasak.

Mahallelerde geceleri davul-zurna çaldırmak yasak.

Kışın asfalt sözü vermek yasak.

Aileleri seçim malzemesi yapmak kesinlikle yasak.

Teyo Pehlivan gibi palavra sıkmak yasak.

Aynı kişileri arkasına takıp her gittiği yerde kalabalık havası atmak yasak.

Rakiplere belden aşağı vurmak yasak.

Eski defterleri karıştırmak yasak.

Seçim öncesinde kişisel vaatler vermek yasak.

Hayvanları seçim malzemesi yapmak yasak.

Basını kendi yayın organı gibi görmek yasak.

Devlet dairelerine gidip, memurlara propaganda yapmak için işlerin aksamasına neden olmak yasak.

Sempatik görünmek için herkesi kucaklamaya çalışıp kasılmak yasak.

Partilerin gençlik kollarını peşine takıp mahalle ortalarında nara attırmak, yalandan yere kendisini başkan ilan ettirmek yasak.

Gizli yada açıktan iş-aş sözü vererek insanların umutlarıyla oynamak yasak.

İnsanları işleriyle-aşlarıyla tehdit etmek yasak.

Gıda ve yakacak malzemesi dağıtmak yasak.

Para dağıtmak kesinlikle yasak.

Aba altından sopa göstermek...

Sopa ile ekmek yedirmek yasak.

Yapılamayacak işleri konuşmak yasak.

Hele hele yalan konuşmak...

Zinhar yasak.

Çünkü yalan bütün kötülüklerin anasıdır.

Bugün seçmeni kandıran, yarın kim bilir kimleri kandırır.

Su yolu...

Bizde böyle bir deyim var.

"Su yolu yapmak"

Köylü ormana gider. Bulduğu pınarın akarını tespit eder. Sonra da kanal kazarak boru döşer. Ve böylece evine su getirir.

Tabii bu uzun zaman alır.

Bazen günler, haftalar, hatta aylar.

Sürekli aynı yere gider, gelir.

Bu durumdakine; "Su yolu yapıyor" denir.

Bunun başka bir anlamı daha var.

Su, ormanlık, çoğu zaman engebeli, taşlık-kayalık arazilerden geldiğinden işçiliği uzun sürer.

Zahmetlidir.

Böyle suya kavuşur insan.

Zor bir işe girişenler için de kullanılır bu deyim.

Su yolunun başka bir anlamı daha var. O da sürekli gidip gelinen yol, her defasında bir engeli kaldırıldığından dar ancak düzgün olur.

Bizim asfaltlarımız gibi değil.

Açıkçası köstebek yuvası gibi olmaz.

Gündem seçimler.

Bu sıralar adaylar mahalleleri, köyleri geziyorlar.

Her partiden adaylar aynı yere gittiğinden, sıkıntılar görülüyor.

Şimdilik tek yapılan işlem; söz vermek.

Hele bir seçilsinler.

Sözlerini tutacaklar.

Genelleme yapıyorum.

Zaten şu an her yerde seçilmiş insanlar yok mu?

Var.

Neyse...

Ne olacaksa seçimden sonra olacak.

Ama bizim köyde bir deyim daha var;

"Sulu köye susuz götürüp getirmek"

Şimdi söz seçmende...

Gelenlere ister su yolu yaptırsınlar... İsterse onları sulu dereden susuz geri getirsinler.

Allah şimdi ne yapıyor?

Bir gün çölde yaya giden bir dervişin önüne bir atlı çıktı:

-Baba, dedi, bir müşkülüm var. Beni aydınlatır mısın?

Derviş yanıt verdi:

-Elimden gelen bir şeyse, hay hay, oğlum.

-Şunu öğrenmek istiyorum: Şu anda Allah ne yapıyor?

Sualin münasebetsizliğine içerliyen derviş, hiç belli etmemiş:

-Yanıt veririm ama, bir şartla, sen o attan in, ben bineyim.

-Neden?

-Böyle yüksek bir suale yüksekten yanıt vermek gerekir de ondan!

Adam attan inmiş, derviş binmiş. Adam:

-Hadi, demiş söyle bakalım. Allah şimdi ne yapıyor?

Derviş :

-Ne yapacak, demiş, atı senin gibi budalanın elinden alıp, benim gibi akıllıya veriyor.