Büyüklerimiz...
Her yere meyve dikerdi.
Dağa taşa...
Tarla kenarlarına...
Özellikle yol kenarlarına.
Gelip geçen alsın.
Yesin.
Dağlara dikerlerdi.
Kurt-kuş yesin diye.
Yaban hayvanların dışkısında kalan çekirdekler toprağa karışır.
Yeşerir.
Fidan olur.
Onu görürlerse.
Hemen iki üç dal keserler.
Etrafına çakarlar.
Sonra onu dikenli çalı ile gizlerler.
O yoksa.
Eğilip bükülen...
Lif özelliği sayesinde esnek olan çalılarla onlara çit örerlerdi.
Bizim dağlar taşlar.
Bahçe içleri.
Yol kenarları...
Her yer meyve dolu.
Meyveyi dalından koparır.
Biraz da kucağımıza.
Azık çantamıza doldurur evi getirirdik:
Çok beğenilen meyveler varsa.
Onlar özenle toplanır.
Samanın içine...
Veya bir kenarda toplanılan eğrelti otunun arasında saklanır.
Kış hazırlığı olurdu.
Çok beğenmediklerimiz...
Veya beklerken özelliğini kaybedenler...
Onlar kurutulurdu.
Hiç unutmam...
Elma, armut parçalanıp kurutulurdu.
Kiraz bir sepetin içine doldurulur.
Kaynar suya batırılıp çıkartılır.
Beyaz örtüler üzerinde kurutulurdu.
Erikler...
Dut, incir...
Kara üzüm özellikle kurutulurdu.
Kiren (kızılcık) pekmezi.
Pestili olurdu.
Kış geldiği zaman.
Ortaya çıkarılır.
Soğukluk niyetine içilirdi.
Bizdeki zamanı...
Hayvanların doğumuna yakın.
Süt azalır.
Yoğurt yetmeyecek kadar olur.
Su ile çoğaltılıp ayran yapılır.
Tam o zamanlar kuru meyveler sofradaki yerini alır.
Kaynatılır.
Serinletilir.
Hoşaf olur.
Bir tas hoşaf...
Bir tas ayranın, yoğurdun yerinde sofranın baş köşesine oturur.
Ta ki...
Hayvanlar doğurmaya başlayıncaya kadar.
Biz yoğurdu, sütü...
Bazen ayranı tercih ederdik ki...
Hoşaftan pek hoşlanmazdık.
Şimdilerde...
Meyveler ziyan oluyor.
Marketlerden asitli içecekler alıyoruz.
Yoğurt, süt yemeyen çocuklar çıktı.
Adı sanı belli olmayan.
İçinde faydadan çok zararlı maddelerin olduğu içecekleri kolilerle alıyoruz.

Sonra da...
Şikayet ediyoruz...
Biz yapıyoruz?
Başkasını şikayet ediyoruz.
Eğer doğala dönmek istiyorsanız.
Şimdi tam zamanı.
Erikler dökülüyor.
Güz incirleri sırada.
Halen dalda elma-armut çeşitleri var.
Doğal ve sağlıklı bir yaşam dileğiyle.