Telefonum çaldı.


- Efendim.


- Nasılsın?


- Hamdolsun. Sen nasılsın?


- Şükür.


- Hayat nasıl gidiyor?


- Buradan bakınca güzel. Ama akkoyun


karakoyun mizan&8217;da belli olacak.


- Orası öyle.


- Sen neler yapıyorsun?


Keşke demez olaydım.


Bütün seceresini anlattı.


Yaptığı işleri.


Ekstresini çıkardı.


Tarih ve detay, hepsi var.


İyi de tüm bunlar benimle alakalı değil.


Diyeceğim bir söz yok.


Anlattığı konulardan anlamam.


Galiba gazeteciyim diye hepsini bilmem


gerekiyor. Bilemedim.


- He. Evet. Hı. Tamam; deyip bitirmek istedim.


Bitmedi. Bitirmedi. Sonra aklıma geldi.


- Bunaldı. Konuşacak beni buldu.


Dinleyeyim bari.


&8220;Müslümanın müslümana tebessümü sadaka&8221;


ise herhalde derdini dinlemesi daha çok


sevaptır. Kaçırmayayım. Devam ettik.


Kendince çok çalışıyor.


Çok iş yapıyor.


Her işe o koşuyor.


Vah vah.


İyi de memur olmak için onca sene okudun.


Defalarca sınava girdin.


Şimdi de maaş alabilmek için bu görevleri


yerine getirmen gerekiyor.


Bunların ekstresini bana niye anlattın?


Bir de hepsi görevin.


Ekstra gibi anlatman gerekmezdi.


Tak etti.


- Dur; dedim.


Durdu.


Allah&8217;a emanet edip telefonu kapattık.



Bu konuyu neden yazdım.


Toplumsal hastalığımız.


Her işi biz yapıyoruz.


Başka kimse çalışmıyor.


Nerdeyse biz olmasak dünya dönmeyecek.


Siyasetçisi arıyor.


Aramazsa haber gönderiyor.


Açıklama yapıyor.


Olmadı arkadan konuşuyor.


- Ben onu, şunu, bunu yaptım.


Yapma ya.


Yapmasaydın.


Zorla mı yaptırdık?


Eleştiriyoruz ya alınıyor.


İyi hoş güzel de&8230;


Halk seni istedi.


Sen de hizmet etmek için aday olup


seçildin ya.


Sonra biraz kendine, biraz yakınlarına,


ortaklarına, arkadaşlarına çalıştın.


Artan zamanda da bir iki hizmetin var.


Hakkını yemeyelim.


Biz onun için günah keçisi oluyoruz.


Yaptıkların az olunca, eleştiriler de orantılı


oluyor.



Örnek bunlar.


Meslek olarak bakmayalım.


Önce aynada kendimize bakalım.


Sonra başkasına sıra gelmez zaten.