Çok cömertti.
Cömertliğiyle bilinirdi.
Cömertlikten konu açılsa o akla gelirdi.
Cafer bin Ebu Talib'in oğlu Abdullah.
Hz. Ali'nin yeğeni.
Ağabeyinin oğlu.
Abdullah bin Cafer'e sordular.
- Kendinden cömert birini tanıyor musun?
[*] [*] [*] [*]
Sıcak bir gündü.
Bir kabilenin hurmalığına indi.
Dinleniyordu.
Orada çalışan köleye yemek verildi.
Hepsi üç parça ekmek.
Adam bir parça ekmeği ağzına götürmek üzereydi.
Açlığı her halinden belli olan bir köpek çıkageldi.
Köle, ekmeği köpeğe verdi.
Köpek ekmeği bir hamlede yuttu.
Köle, ekmeğin ikinci parçasını da köpeğe attı.
Köpek ikinci parça ekmeği de bir kerede sildi süpürdü.
Köle, üçüncü parçayı da köpeğe verdi.
Köpek onu da yedi.
[*] [*] [*] [*]
Usulca kalktı yerinden.
İşine dönmek üzereydi.
Tüm olan biteni izleyen Abdullah, köleye yaklaştı.
Merak etti. Sordu...
- Bugünkü yiyeceğin ne kadardı?
- Üç parça ekmek.
- Hepsini köpeğe verdin. Neden kendine hiç ayırmadın.
- Hayvan çok açtı. Onu öyle bırakmak istemedim.
- Sen ne yiyeceksin?
- Oruç tutacağım.
[*] [*] [*] [*]
Abdullah bin Cafer oradan ayrıldı.
Kabilenin başkanını buldu.
Adamdan köle ile birlikte hurma bahçesini satın aldı.
Sonra geri döndü.
Kölenin yanına vardı.
Hurma bahçesi ile birlikte köleyi de satın aldığını söyledi.
- Seni azad ediyorum. Hurma bahçesini de sana hediye ediyorum.
[*] [*] [*] [*]
Kim ona bu soruyu sorsa;
- Kendinden daha cömert birini tanıyor musun?
Hep bu hikayeyi anlatırdı.
- Ama o sadece üç parça ekmek vermiş. Sen ise koskoca hurmalığı vermişsin. Özgürlüğünü vermişsin.
- O elindeki her şeyi verdi. Ben ise sadece elimdekinin bir kısmını verdim.
[*] [*] [*] [*]
Daha ne yazılabilir ki...
Ne söylenebilir?
Allah, anlamayı nasip etsin.
Anlayıp bu yolda gitmeyi...

Döve döve yedirmek...

Gariban.
Para-pul yok.
Konya çarşısında dolaşıyor.
Gözü hep helvacı dükkanlarının vitrinine takılıyor.
Canı çekiyor.
Direniyor.
Dayanamıyor.
Dükkan sahibinden sadaka helva istiyor.
Kovuluyor.
Karar veriyor.
Hemen bir dükkana dalıyor.
Bir lenger helvayı önüne çekiyor.
Hızlı hızlı atıştırıyor.
Helvacı hemen garibanın üzerine yürüyor.
- Bre adam! Sorup istemeden, parasını ödemeden, böyle helva yenir mi?
Adam aldırmaz.
Helva yemeye devam eder.
Helvacı, adama sille tokat girişir.
Hoca Nasreddin tesadüfen dükkandadır.
Baştan sona olayı görür.
Döner dükkandaki müşterilere; "Şu Konyalı helvacılar ne iyi adamlar; parası olmayan garibana bile döve döve helva yediriyorlar..." der.