Göreceli bir kavram.
İlkokul yılları.
Para ile işimiz olmazdı.
Köyde...
Para harcayacak yer yoktu.
Kahvehaneler vardı.
Çocukların girmesi yasak.
Kahvehanelere bitişik bakkallar vardır.
Daha doğrusu.
Kahvehanelerin bir duvarı raf.
İhtiyaç olan ürünler satılırdı.
Oradan alacağımız.
Sadece şeker.
Bisküvi.
Çikolata.
Onlar kahvede oyun oynayanlara parti verilirdi.
Yenen de...
Yenilen de...
Evine bisküvi, lokum, çikolata götürürdü.
İşin başka boyutu.
Kahvelerden biri zaten bizimdi.
[*][*][*]
Ortaokul yılları.
Okulu yürüyerek giderdik.
Yağmur.
Çamur.
Kar.
Fırtına.
Şemsiyemiz yoktu.
Almayı düşünmedik.
Çok otobüs biletim olmasını hayal ettim.
Her gün okula yürürken hesap yapardım.
Günde iki bilet.
Hafta on.
Ayda 40 bilet.
Sekiz ay okul.
320 bilet.
Çok...
Güneşli havaları.
Yaz.
Bahar.
Arkadaşlarla takıldığımız zamanlar.
Çıktık mı?
Geriye 40 bilet kalıyordu.
Bir aylık otobüs biletim olsa...
Gerisi kolaydı.
Bir yıl okula giden öğrenci için.
İhtiyaç olan bilet sayısı.
320 normaldir.
Olmayınca.

Çok.

Beş yılı bu hesapla geçirdim.
Nadiren biletim oldu.
Bir yıl yatılı.
Beş yıl ev.
7 yıllık ortaokul-lise eğitimini 6 yılda bitirdiğimizi hesaba katarsak.

Beş yıl çok uzun bir zaman.
[*][*][*]
Hayat açısından bakıyoruz.
Dişimiz ağrısa...
Hastaneye kadar geçen süre çok uzun.
Ama gün geliyor.
Aylar geçiyor.
İşe gidip-geliyoruz.
Maaş geliyor.
Kira geliyor.
Elektrik-su parası geliyor.
Aaaa....
Ne çabuk geldi.
Aylar dakika olmuş sanki.
[*][*][*]
Niye böyle saçmalıyoruz?
Esasında başka bir hesap çıkartacaktık.
Konu başka yere gitti.
Eeee....
Madem öyle oldu.

Böyle bitirelim.
Çalışma hayatından bakalım.
65 yaşından emekli olmuş.
Sonra seçilmiş bir insana bakalım.
Başkan olmuş.
Koltuk bulmuş.
Onun bir şey yapmasına gerek yok.

Her gün makamına gitmesi.
Akşam eve dönmesi.
Milleti dinlemesi.
Bunlar bile çok iş...
Sorsan...
Çok yorulmuştur.
Neden?
Çalışmıştır.
Kimse yaşlandığından vücut bu işi kaldırmıyor diye düşünmez...
Ya onun yerinde olmak isteyen başkaları...
Ah orada olsalar.
Neler yaparlardı?..
Ne diyelim?
Allah iş kaygısı versin...