İki şair...

Bir dostun davetine icap ederler.

İftar için yola çıkarlar.

Biraz yol alırlar.

Erkenden dostun mahallesine varırlar.

Bakarlar, vakit daha var.

- Camiye gidelim.

Vaaz dinleyelim.

Vakit geçer.

Böyle düşünürler.

İlk gördükleri camiye girerler.

Bir köşeye otururlar.

Kürsüde cevval bir imam...

Bir elinde cennet...

Diğer elinde cehennem...

İnsanları cennetten alıp, cehenneme koyuyor.

Diliyle yıldırımlar savuruyor.

Gözlerinde şimşekler çakıyor.

Zebaniler...

Alevler...

Katran kuyuları...

Ahiretin ne kadar dehşeti varsa...

Onu anlatıyor.

Rahmeti...

Mağfireti...

Rahman...

Rahim...

Sanki orada olmayacak.

Sanki Yüce Mevla...

Tüm kullarını cehenneme atmak için yaratmıştır.

Tövbe kapıları kapanmış...

Kurtuluştan ümit yoktur.

Böyle şiddetli bir vaaz...

İnsanlar korku içinde.

Titreyenler...

Ağlayanlar...

Hayretler içindedir.

Hayıflananlar...

Çaresizlikten tüm umutlarını gözyaşına bağlamışlar.

Bizim şairler, vaize pek kulak asmamışlar.

Pek oralı değiller.

Ağlayanlardan biri, şairin omuzuna dokunur.

Kısık sesle...

- Siz vaizi dinlemiyor musunuz?

- Dinlemez olur muyuz hiç...

Elbette dinliyoruz.

- Ne dediğini anlıyor musunuz?

- Anlıyoruz.

Neden soruyorsun?

Adam hayretler içerisinde...

Bir yandan titrer...

Elleriyle gözyaşlarını silerek cevap verir.

- Bizim korkudan yüreğimiz sökülüyor.

Ciğerlerimiz sızlıyor.

Gözümüzde yaş kalmadı.

Ne yapacağımız bilemez haldeyiz.

Sizde hiçbir tepki yok.

- Efendim, biz bu mahalleden değiliz.

Misafirliğe geldik de!...

[*] [*] [*] [*]

Vaizinin durumu ayrı yazı konusu.

Bizi şairler...

Ve yerel halk ilgilendiriyor.

Bizde de öyle.

Ağlıyoruz...

Sızlıyoruz...

Her seçim umutlanıyoruz.

Birileri gelsin...

Meclise gitsin...

Bizim dertlerimiz ile ilgilensin...

Öyle de oluyor.

Sonuç...

Geldiğimiz nokta belli.

Ne kadar ilgilendiklerini görüyoruz.

Nedir sebebi?

Bizim ile ağlamayan...

Bizim ile gülmeyen...

Bizim sokaklarımızda yürümeyen...

Bizim çektiğimiz çileyi bilmez.

Sevincimizi...

Hüznümüzü bilmez.

Bilmedikleri için...

Bizim sancımız onlara vurmaz.

Misafirlerdir.

Gelirler...

Ağırlanırlar...

Günü geldiğinde giderler.

Allah, bize, bizi bilen...

Bizden birini nasip etsin.