Değerli okurlarım; dünyanın her yerinde (evrensel anlamına uygun!) doktor, doçent ve profesör unvanlarına zor ve zaman alıcı, yorucu çalışmalarla ulaşılır. Bu zorlukları ve topluma yansıyan (yansıması gereken!) yararları nedeniyle, bu unvanların sahipleri, toplumda değer bulurlar, saygı görürler (ya da görmeleri beklenir.)

Bu tür unvanlar, unvan sahiplerinin çevresine ve topluma olan görev ve sorumluluklarını da artırır, artırması gerekir. Tüm öğretmenler gibi, bu unvanların hakkını verenlerin haklarını ödemek de çok zordur.

Akademik unvanların ilki ve en önemli aşaması, doktoradır. Bir araştırmacının, bir konuda, örneğin madencilik konusunda, doktor unvanını alabilmesi için, madenciliğin, ülkesinde ve dünyada o güne kadar bilinmeyen bir noktasındaki bir bilinmeyeni bilir hale getirecek özgün bir çalışma yapması ve tezi ile meslek camiasının bilgisine sunması gerekir. Doktorada, doktorayı yapan, yaptıran hoca ve yapıldığı üniversite önemlidir.

Tüm doktora dereceleri, kişiye sağladığı haklar bakımından eşdeğer olsa da, ilk bakışta, yaptıran hocanın ve yapıldığı üniversitenin o konudaki yetkinliğine ve bilinirliğine göre, saygınlığı farklı olur. Konusunda çok yetkin bir hocanın, önemli bir üniversitede yaptırdığı doktora ile diğerleri aynı saygınlığı görmez.

Örneğin, bu satırları yazanın doktora konusu, "Taşkömürü Havzasında Madencilikten Kaynaklanan Zemin Hareketlerinin Ölçülmesi ve İncelenmesi"; yapıldığı üniversite, Yıldız Teknik Üniversitesi'dir. Özgünlüğü, böyle bir çalışmanın Zonguldak Taşkömürü Havzası'nda ilk defa yapılmış olmasından kaynaklanır. (Saygınlık durumu, konunun uzmanı olanların takdirine bağlıdır!)

Benzer değerlendirmelerin, doçentlik ve profesörlük unvanları için de yapılması mümkündür. Onlar da, yasalar önünde aynı haklara sahip olsalar da, bu kadrolara atanma konusunda üniversiteler, (örneğin birden çok yabancı dil bilme, değişen sayı ve nitelikte yayın isteme gibi) farklı koşullar aradıklarından, ilk bakışta saygınlıkları görev yaptıkları üniversiteye göre farklı algılanır.

Sözün özü, bu unvanlar, dünyanın her yerinde alınması zor olan ve yorucu çalışmalarla, onlarca sınavdan geçilerek ulaşılan unvanlardır.

Bu unvanlara yüklenen sorumlulukların hakkının verildiği ülkelerde, bir üniversitede, bir doçentin profesör olması, emekliliği ve (Allah geçinden versin!) ölümü gibi durumlar, saygınlığına ve konumuna göre, meslektaşları, öğrencileri ve toplum açısından haber niteliği olan durumlardır.

Bu nedenle, çalışmaları ile ülke içinde ve dışında saygınlık kazanmış hocalarımız ile ilgili haberler ulusal basın ortamlarında yer alır. Çalışmaları, görev yaptıkları üniversiteler ve kentler düzeyinde bilinen hocalarımızın da, bulundukları kentin yerel basınında yer bulması; üniversitesinin ve meslek disiplininin önemli günlerinde vs. hatırlanması (kendilerinden çok, bilimle uğraşanlara saygı ve toplumsal açıdan) olması gereken güzel davranışlardır.

[*] [*] [*] [*]

BİR MADENCİNİN EMEKLİLİĞİ...

Değerli okurlarım; bir değerli profesör meslektaşımız, geçtiğimiz günlerde üniversitemizden emekli olmuş. Bu emekliliğin, Zonguldak yerel basın organlarında ve iletişim ortamlarında, aşağıdaki mealde, duyuru niteliğinde bir haber olarak yer bulmasını çok arzu ederdim.

"Bülent Ecevit Üniversitesi'nin (BEÜ) başlangıcını oluşturan Zonguldak Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi'nin (ZDMMA) ilk akademik kadrosundan gelen Sayın Prof. Dr. Vedat Didari, aktif meslek yaşamını sonlandırmıştır.

1975 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra taşkömürü havzasında göreve başlayan Sayın Didari, 1977 yılında bu kurumdan ayrılarak, o zamanki ZDMMA'ya geçmiştir. BEÜ'de 40 yıl süren akademik yaşamında, öğretim üyeliği yanında, bölüm başkanlığı, dekan yardımcılığı gibi idari görevler ve yeraltı kömür madenciliği ile ilgili onlarca araştırma ve uygulama projesinde proje yöneticiliği yapmıştır.

Çok sayıda hocanın da hocası olan Sayın Didari'nin, çoğu taşkömürü havzasının sorunları ile ilgili, birçok Türkçe ve İngilizce yayınları, kitapları bulunmakta olup, binlerce mühendisin yetişmesinde emeği geçmiş; onlarca yüksek lisans ve doktora öğrencisine de danışmanlık yapmıştır.

Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı'nın kurucularından ve başkanlarından olan hocamız, aynı zamanda şiirleri yarışmalar kazanmış bir şairdir de. Emekliliği sonrasında da yaşamını Zonguldak'ta sürdüreceği öğrenilen Sayın Hocamıza; mutlu, sağlıklı bir emeklilik yaşamı dileriz."

[*] [*] [*] [*]

Değerli okurlarım; yerel basın organlarımızda, ilimize atanan ve ayrılan birçok bürokratın atanması, ayrılması, kişilerin seçilmesi; incir çekirdeğini doldurmayacak konular haber, yorum olarak yer bulabilirken, üniversitesine, ülkesine bu kadar hizmeti geride bırakarak, onlarca bilimsel ve mesleki toplantılarda üniversitesinin ve kentinin adını duyuran, temsil eden bir bilim adamının emeklilik haberinin yer bulamaması üzücü olmalıdır.

(Hadi emeklilik görülmedi, duyulmadı, yer bulmadı; kentimizin seçkin sakinlerinin mahdumlarının düğünleri-dernekleri , "kentimizden cemiyet haberleri" olarak sayfaları doldururken, 20 Ekim akşamı, Fener Maden Mühendisleri Derneği Lokali'ni dolduran sevenlerinin düzenlediği, coşkulu veda yemeğinin de es geçilmesine ne demeli? Geçilmedi de, ben mi göremedim acaba?)

Şüphesiz bu konularda asıl görev, hocaların hizmet verdiği üniversitelere düşmektedir. Üniversiteler, akademisyenliğin son aşamasından emekli olmuş, eleğini asmış hocalarını, akademik ortama uygun olarak uğurlamaları; emeklilik ve (Allah geçinden versin!) kayıp gibi haberlerini, kısa hizmet öyküleri ile üniversitenin (Kampüsün Sesi gibi!) iç ve dış iletişim ortamlarında yer almasını sağlamaları gerekmez mi? (Yoksa, bunlar yapılıyor da ben mi farkında değilim?)

BEÜ gibi il üniversitelerinden, bu nitelikteki emeklilikler çok sayıda da değildir. Örneğin, üniversitemizden (bilebildiğim kadarıyla), kuruluşundan günümüze uzun yıllar hizmet edip de emekli olmuş Sayın Didari ile birlikte, sadece dört profesör öğretim üyesi mevcuttur. Üçü de bu bölgenin insanı olan ve emeklilikleri sonrasında da yaşamlarını Zonguldak'ta sürdüren bu hocalarımız;

[*] Amerika Birleşik Devletleri'ndeki seçkin üniversitelerde on iki yıl bulunduktan sonra, Yıldız Teknik Üniversitesi'ne dönen; oradaki kürsüsünü de bırakıp, birçok proje ve düşüncelerle doğup-büyüdüğü kentteki üniversiteye geçen (Allah uzun ömürler versin) değerli bilim adamı Sayın Prof. Dr. Fahri Dağlı;

[*] Bir diğeri, yine Zonguldak çocuğu olan ve İstanbul Üniversitesi'ndeki görevinden ayrılıp, ilk akademik personel olarak, o zamanki ZDMMA'ya geçen; öğretim üyeliği yanında, uzun yıllar üst düzey yönetim görevlerinde bulunan; sıfırdan bir fakülte kuran rahmetli Prof. Dr. Turgay Atalay;

[*] Bir diğeri de, Zonguldak'ın yollarının yapımı için, on yılını şantiyelerde geçirdikten sonra; o zamanki ZDMMA'ya geçen ve öğretim üyeliği yanında 12 yıl dekanlık ve 23 yıl bölüm başkanlığı yapan bu satırların yazarıdır.

Sonuncusu da Sayın Vedat Didari'dir. Her halde onu da, yine bir yerli sanatçı (Çaycumalı) olan Sayın Prof. Dr. Yadigar Müftüoğlu kardeşimiz izleyecektir. Onun ve üniversitemizden emekli olmuş ve olacak olan tüm emekli emekçilerin emekliliklerini güzel günlerde geçirmelerini, arada-sırada güzel günlere ortak edilmelerini dileriz.

Şüphesiz; ilgi, değer, kadir-kıymet bilirlik, bayram-seyran gibi önemli günlerde aranıp sorulmaları, sadece profesörlükten emekli olanlar için söz konusu olamaz. Kurumuna, kentine, ülkesine uzun yıllar emek verdikten sonra emekli olmuş her vatandaşa, olabildiğince gösterilmesi gereken insani ve ahlaki davranışlardır.

Bugün unutanlar, yarın unutulacaklarını bilmelidir.