Değerli okurlarım…

Yıllardır, kısa süreli tatiller için, Kızılcahamam Milli Parkı içindeki Başkent Üniversitesi Termal Uygulama Oteli’ne gideriz.

Her defasında da memnun döneriz.

Geçtiğimiz hafta, yine gittik.

Bu gidişimizde, otelde, Avrupa Birliği finansmanı ile yürütülen bir proje kapsamında yapılan bir eğitim programının olduğunu gördük.

Projenin, 2 milyon avro bütçeli, ‘Suların Tarımsal Kaynaklı Nitrat Kirliliğe Karşı Korunması’ projesi kapsamında olduğunu da öğrendim.

Projede, Tarım ve Orman il müdürlüklerinde, sulardaki nitrat kirlenmesi mücadelesinde görev alan personelin eğitimini yapacak ziraat mühendislerinin eğitimi de varmış.

Otelin güzel, rahat ve bol ikramlı ortamında düzenlenmekte olan bu seferki programına, ülkemizde kimyasal gübre ve tarım ilacı kullanımın yoğun olduğu Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerindeki illerden gelen 60 kadar ziraat mühendisi katılmakta imiş.

Birlikte olduğumuz bir hafta süresince, cepheden gelen değerli ziraat mühendislerinin bir bölümü ile ailece, dost, arkadaş olduk.

Kendileri ile katıldıkları program ve ülkemizin tarım sorunları ile ilgili sohbet fırsatlarımız oldu.

Bu sohbetlerimizde, konu ile ilgili bilgilerimi artırma ve yeni bilgiler edinme imkanı buldum.

* * * *

YASAK VAR

Bilindiği üzere, ülkemizde, 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası gereğince; bakanlar, valiler ve onların görevlendirdiği kişiler dışındaki memurların, yaptıkları görevler ile ilgili, dışarıya bilgi, demeç vermeleri yasaktır.

Yetkili olanlardan ve onların yetkilendirdiklerinden de, herhalde eleştiri içerikli bilgi ve demeçler alınması da söz konusu olamazdı.

Ayrıca onların bir çoğunun da bilgi sahibi olmadığı ifade ediliyor!

Bu bakımdan da kendilerinden dinlediğim, duyduğum bazı eleştirel hususlar ilginç idi.

Edindiğim bilgilerden, paylaşılmasında kamu yararı gördüğüm bazılarını (hatam olmuş ise bağışlamaları dileği ile) burada sizlerle de paylaşmak istiyorum…

* * * *

CEPHEDEN GELEN MÜHENDİSLERİMİZDEN ÖĞRENDİKLERİM, DUYDUKLARIM

Günümüzde, dünyada olduğu gibi ülkemizde de, birçok kaynaktan gelen kirleticilerle topraklarımız, sularımız ve havamız, artan bir hızla kirlenmektedir.

Bazı bölgelerimizde, özellikle, kontrolsüz ve bilinçsiz, tarımsal gübre ve ilaç kullanımından kaynaklanan su kirlenmelerinin, önemli bir halk sağlığı sorunu haline geldiği ifade edilmektedir.

Tarımsal gübrelerin ve ilaçların bir bölümünün ana girdisinin de, bir asit türü olan nitrat maddesi (NO3) olduğu bilinmektedir.

İki tarafı keskin bıçak gibi olan bu kimyasal maddenin, yiyeceklerin korunması ve (amonyum nitrat olarak) patlayıcı madde imalatı gibi alanlarda da kullanıldığı bilinmektedir.

İnsan ve hayvan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinden dolayı, yeraltı ve yerüstü sularının ve gıdaların, belirli miktarların üzerinde nitrat ihtiva etmesinin; başta kanser hastalıkları olmak üzere pek çok olumsuz etkilerinin olduğu ifade edilmektedir. (Özellikle, son yıllarda, toplumda artan yemek borusu, kalın bağırsak, prostat ve mesane kanserleri gibi.)

Ancak, bu tür gübre ve ilaçların, tekniğine uygun olarak kullanılması koşulu ile tarımda bol ve kaliteli ürün almak için, “Kullanılmaz ise olmaz!” denilecek türden yararlı bir madde olduğu ifade edilmektedir.

Avrupa Birliği de, 1991 yılında, nitrat kirlenmesi ile mücadele için ‘Nitrat Direktifi’ olarak bilinen çok güçlü bir düzenleme uygulamaya koymuş, ancak çok uzun yıllara dayanan endüstriyel atıkların etkileri geç fark edildiği için, sulardaki bu kirlenmenin dönüşü olmayan boyutlara ulaştığı ifade edilmektedir. (Bu direktif, Avrupa Birliği’ne uyum düzenlemeleri çerçevesinde, ülkemizce de kabul edilmiş.)

Katılan mühendislerimiz, tehlikenin büyüklüğünün de zorlaması ile son yıllarda, bu kirlilikle mücadele ile ilgili olarak; üreticilerin konu hakkında bilgilendirilmesine büyük önem verildiğini, önemli iç ve dış kaynakların kullanıldığını ifade etmektedirler.

Eğitim programına Avrupa Birliği’nden gelen hoca ve yöneticiler, nitrat kirliliği tehlikesi erken fark edilip mücadeleye erken başlandığı için, ülkemizin bu konuda Avrupa Birliği ülkelerine nazaran daha şanslı olduğunu ifade etmekte imişler.

Avrupa Birliği, kendi geleceğini de düşünerek, tarım ve hayvancılık ürünleri ihtiyaçlarını karşılamakta oldukları Türkiye gibi tehlikenin başlangıç aşamasındaki ülkelerin nitrat kirliliği ile ilgili mücadelesine, önemli desteklerde bulunmakta imiş.

Katılımcı mühendislerimiz, genelde, “Program çok yararlı oluyor. Gerek Avrupa Birliği’nden gerek üniversitelerimizden gelen hocalar, tehlikenin boyutlarını ve bu konuda yapılması gerekenleri çok iyi anlatıyorlar ancak bu anlatılanları üreticilere aktarmak çok zor. Zira bu tür teknik konuları kendilerine anlattığımızda, çoğu zaman, ‘Sen lafı bırak, destek var mı, para var mı?’ diye soruyorlar. Üreticiler, bildiklerinden kolay kolay şaşmıyor. Çok gübre, ilaç kullanılınca çok ürün alınacağı -yanlış- inançlarından vaz geçmiyorlar. Bazı yerlerde, atılan gübre ile tarlaların, dolu yağmış gibi beyaza büründüğü görülüyor. Bu konuda çok sayıda yasal ve idari düzenlemeler olsa da, her alanda olduğu gibi bu alanda da, yeterince uygulandığını ve uygulanabildiğini söylemek mümkün değildir. Verilen tarımsal teşvikler, destekler, etkin kullanılmıyor, nasıl kullanıldığı da takip edilmiyor. (Diğer alanlarda yapılanlar çok mu doğru kullanılıyor, takip ediliyor ki!). Üreticilerin, ücretsiz toprak, su analiz istekleri de karşılanmıyor. Gerek öz kaynaklarımızla, gerekse Avrupa Birliği finansmanları ile hazırlanan ve uygulanan nitratla mücadele projeleri de doğru dürüst uygulanmıyor. Bir çok proje ya raflarda kalıyor ya da yurtiçi ve yurt dışı gezilere, tatillere fırsatlar yaratmak için kullanılıyor….” gibi eleştirilerde de bulunmuşlardır.

Ayrıca; ülkemizde tarım çevrelerinin karşı çıkmasına rağmen, özellikle merkezi yönetimler tarafından yapılan; yerleşime, imara, sanayiye açma gibi nedenlerin de etkisi ile ekili alanlar her yıl azalmakta olduğundan, ancak kimyasal gübre ve ilaç kullanımının artmakta olduğundan yakınanlar da çok olmuştur. (Bursa’nın Gemlik ilçesinde 1 milyon 200 bin metrekarelik tarım arazisinin Togg kampüsüne ayrılmasının, bu tür yanlışlara iyi bir örnek olduğu da ifade edilmektedir.)

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından, ülke genelinde, 5 bin dolayında, yerüstü ve yeraltı suyu nitrat izleme istasyonun oluşturulduğu ve bu istasyonlarda her ay alınan su örneklerinin analizlerinin yapıldığı; tehlike görülen yerlerde, düzenlemelerde ön görülen önlemlerin alınmasına çalışıldığı da ifade edilmiştir.

* * * *

İLİMİZDE DURUM

Bu arada, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı 20 bin dolayında üreticinin olduğu söylenen ilimizde de, ülkemizin diğer illerinde olduğu gibi, yerüstü ve yeraltı sularımızdaki nitrat düzeylerinin izlenmekte olduğu; halen tehlikeli düzeylerde bir kirliliğin olmadığı; bu konuda da üreticilere gerekli bilgilendirmelerin yapıldığı ve bir sorun yaşanmadığı, ilgililer tarafından ifade edilmiştir. (Herhalde, 100 kilometrekarelik Zonguldak Metropoliten Alanı’ndaki termik santrallerde, yılda yakılan 10 milyon ton kömürün etkileri, henüz havadan, sularımıza intikal etmemiş olmalı!)

Ancak, Alaplı ilçesine bağlı Kasımlı Köyü’nün içme ve kullanma suyunda tespit edilen ve fındık üretimindeki kimyasal gübre kullanımı kaynaklı çok aşırı kirlenmelerin belirlendiği yerlerin olduğu bilgilerine de ulaşılmıştır!

Bu konuda mücadele edenlere başarılar dilerim.