Tarla...

Takın...

İş-güç...

Çalış-çabala...

Gün, akşam olur.

Gelirsin eve...

Yorgun...

El-ayak yıkanır.

"Hafif olsun" diye...

Atıştırma...

Kahvaltı türü...

Öğün atlatılır.

Derken...

Sobaya bir-iki odun atarsın...

Üzerine koyarsın çaydanlığı...

Alırsın eline bir sahan kestane...

Oturursun sobanın karşısına...

Başlarsın çizmeye...

Kimi üsten tek çizik...

Kimi artı...

Kimi bıyık altı...

Bıyık üstü çizgi...

Hangisini istersen...

Çizersin.

Tek tek koyarsın sobanın üzerine...

Kızarır yavaş yavaş.

Çaydanlık fokurdamaya başlar.

Demlersin çayı...

Kestaneler bitinceye kadar...

Ağır ağır devam edersin.

Kestaneler kızarır.

Çay demlenir.

Sonrası...

Hatta evveli...

Sohbet...

Muhabbet...

Akköy'de bir akşam...

Dünden bugüne...

Geçmişten geleceğe...

Geçimden...

Uzatmayalım.

Hayata dair ne varsa...

Orada başlar...

Biter.

Kederler...

Dertler...

Sobadaki odunlar gibi yanar kül olur.

İnsan...

Kestaneler gibi...

Çizilir.

Çizildikçe kızarır.

Kızardıkça...

Kıvama gelir.

Ve en sonunda...

Çay gibi "dem"lenir.

Sonunda...

"Zaman" denen olgu...

Damla damla...

Yudum yudum...

İçer insanı...

Fokur fokur kaynatır.

Buhar eder.

Eriyip bitirir.

Sizden geriye...

Külleriniz kalır.

Bir rüzgar alır götürür varlığınızı...

Dökseler toprağa...

Kaybolur gidersin.

Damaklarda bıraktığınız tat...

Semada hoş bir seda...

Velhasılı...

Akköy'de bir gün...

İnsanda bir ömür.

Nereden baktığınıza bağlı...

Bizcesi...

Önemli olan...

İz bırakmaktır.

Kimi zaman bir tebessüm...

Kimi zaman bir eser.

Bir söz...

İyiliği...

Kötülüğü...

Sizde ne varsa...

Ona göredir.

Gün, hayat gibidir.

Güneş...

Doğar...

Yükselir...

Batar...

Geriye akşamlar kalır.

Karanlık...

Sizin görmediğiniz yanınızdır.

Gölge...

Geriye bıraktığınız izdir.

Kalın sağlıcakla...