İmam Hüseyin anlatıyor...

"Karanlık bir geceydi.

Babamla birlikte Kabe'yi tavaf ediyorduk.

Etraf sakin.

Ziyaretçiler uykudaydı.

Aniden yürek yakan bir ses duyduk.

Biri içten içe acıyla yalvarıp ağlıyordu."

- Ey Hüseyin!

Allah'ın dergahına sığınan, pişmanlık gözyaşı döken bir kulun sesini duyuyor musun?

Git onu bul, bana getir.

İmam Hüseyin gider.

Rükün ile makam arasında adamı namaz kılarken bulur.

Temiz giyimli yakışıklı bir genç.

Selam verir.

- Ey Allah'ın pişman kulu!

Babam seni çağırıyor.

Adam hemen namazını tamamlar.

Hz. Ali'nin huzuruna çıkar.

- Sen kimsin?

- Genç bir Arap'ım.

- Durumun nasıldır? Neden öyle yakıcı ağlıyorsun?

- Babama isyan etmenin cezasını çekiyorum.

Onun bedduası tüm yaşantımı sarstı.

Sağlığım ve huzurum kalmadı.

- Olay nedir?

- Laubali bir gençtim.

Sürekli günah işliyordum.

Allah'tan korkmuyordum.

Şefkatli bir babam vardı.

Çok nasihat etti.

Onu dinlemedim.

Azarladım, sövdüm, dövdüm.

Bir miktar parasını almak istedim.

Mani oldu.

Parayı zorla aldım.

Onu ittim.

Düştü.

Ellerini dizine koyup kalkmak istedi.

Gücü yetmedi.

Paraları alıp gittim.

O anda babamın bütün arzularının yok olduğunu gördüm.

Kabe'ye gidip beddua etmek için yemin etti.

Birkaç gün sonra oruç tuttu.

Namaz kıldı.

Kabe'ye doğru yola çıktı.

İzledim.

Tavaf etti.

Kırık bir kalp ile bana beddua etti.

Bedduası sona ermeden bu hastalığa yakalandım.

Böylece sağlık nimeti elimden gitti.

Bu olaydan sonra bütün yaptıklarıma çok pişman oldum.

Babamdan özür diledim.

Kabul etmedi.

Kendi evine gitti.

Üç yıl böyle geçti.

Yalvardım.

Nihayet aynı yere gidip, benim için hayır dua etmesini istedim.

Çok ısrar ettim.

Kırmadı.

Lütfetti.

Ricamı kabul etti.

Mekke'ye doğru hareket etti.

Seyyak çölüne geldiğimizde karanlık çöktü.

Caddenin kenarından aniden bir kuş çıktı.

Deve ürktü.

Babam deveden düştü.

Kafası taşa geldi.

Oracıkta öldü.

Babamı oraya defnettim.

Buraya geldim.

Bu kötü kaderim.

Babamın bedduası.

Benden razı olmadığındandır.

[*] [*] [*] [*]

Hz. Ali sonuna kadar dinledi.

- Senin feryadına yetişecek olan şimdi yetişti.

Resulullah (sav) dan öğrenmiş olduğum duayı sana öğreteceğim.

İçerisinde ism-i azam var.

Bunu kim okursa...

Allah onun duasını kabul eder.

Üzüntü, keder...

Hastalık, fakirlik...

Ne varsa...

Ondan uzaklaşır.

Günahları bağışlanır.

Genç duayı alıp gider.

Birkaç gün sonra tekrardan Hz. Ali İle Hz. Hüseyin'in yanı gelir.

Mutludur.

Sağlığına kavuşmuştur.

- Allah'a yemin olsun ki ism-i azam bu duada.

Sıkıntılarım bitti.

Hz. Ali nasıl şifa bulduğunu sorar.

Geç anlatır;

"Zilhiccenin onuncu gecesinde, karanlık her tarafı sardığı herkesin uykuya daldığı bir vakitte, duayı elime alıp Allah'ın dergahına yakararak göz yaşı döktüm.

Kısa bir süre uyudum; uykuda Resulullah (s.a.a)'i gördüm; mübarek elini omzuma koyarak şöyle buyurdu:

"Alah'ın ism-i azamı hürmetine sağ- salim ol ve güzel bir yaşantın olsun."

İkinci kez olarak gözlerim uykuya dalınca şöyle bir ses kulağımda çınladı:

"Ey genç! Kalk artık. Allah'ın ism-i azamı ile yakardın ve duan kabul oldu."

Ben uykudan uyandığımda kendimi sağ-salim gördüm.