Dört-beş yaşlarında.
Çok sevinçli, yerinde duramıyor.
Dayısının yanına gidiyor.
Terminalde otobüse birlikte bindik.
Hemen bir arka koltuğa oturdular.
Annesi ve bir bayan daha.
Komşu, arkadaş, sırdaş yada mahallenin dedikoducusu olabilir.
Çocuk ayakta. Kulağımın dibinde konuşuyor.
Bıkmadan, usanmadan, yorulmadan soruyor.
Anne hiç oralı değil.
Fısır fısır dedikodu yapıyor.
Terminalden çıktık.
İlk denizi gördü.
- Anne deniz ne kadar büyük.
- Bu deniz bizim mi?
- Dünyanın en büyük denizi bu mu?
- Anne deniz ne kadar büyük.
Yine sordu... Yine sordu...
Polisevi´nin oraya kadar hiç nefes almadan sordu.
Sonunda anne lütfetti.
"Evet" dedi.
- Anne dağ gördüm.
- Bu dünyanın en büyük dağı mı?
Tekrar, tekrar, tekrar sordu.
Kozlu çıkışını soruyor.
Kozlu Terminali´ne kadar sordu.
Cevap gelmedi.
Terminale girdik.
Bu kez başka soru.
- Anne Ereğli´ye mi geldik?
- Dayım nerde?
Sordu, sordu, tekrar sordu.
Yine cevap vermedi.
Kozlu´dan çıktık.
Fatih Sitesi yakınlarındaki kurbanlık pazarının orada bir inek.
- Anne inek gördüm.
Kadından yine cevap yok.
Üşenmedim saydım.
Çocuk tam 16 kez aralıksız "Anne inek gördüm" dedi.
Dayanamadım. Bu anneyi merak ettim.
Geri dönüp baktım.
Kadınla göz göze geldik.
Çocuktan rahatsız olduğumu düşünüp, çocuğu "kakış"layıp susturdu.
Halbuki bir annenin duyarsızlığından rahatsız olmuştum.

Tam yarım saattir birini çekiştiriyorlar.
Çocuğa iki ´evet´i çok gördüler.
Zorla susturduk çocuğu.
Baskıyla.
Korku kültüründe ancak güçlü olanlar önemli.
Baktı bana.
Yanındakine.
Bizi susturmak yerine çocuğa gücü yetti.
Onu pasifize etti.
Şimdi ne olacak?
Bu çocuk büyüdüğünde kendinden zayıfları ezecek.
İntikamını sevgilisinden, eşinden alacak.
Çocuklarına fazla ilgi gösterip şımartacak.
Dengesiz bir toplumun temelini attık.
Ya siyasetçi olursa.
Kendini dinlemeyen bürokratları, annesinin ona yaptığı gibi dinlemeyecek.
Bürokrat olsa.
Ezilme korkusuyla büyüklere susacak, alt mertebedekileri ezecek.
Tıpkı bugünlerde olduğu gibi..