Dedem her yıl olduğu gibi kurbanlıklarını katmış önüne, düşmüş Ereğli yollarına.


Elli kilometrelik yolu bir günde aşmış. Onbeş gün önceden pazardaki yerini almış.


Onun yokluğuna en çok sevinen babam.


Meydan ona kalıyor. Evin reisi. İstediği gibi at koşturacak.


Büyükanam (babaannem) ağzı var dili yok.


Allah uzun ömür versin.


Nüfustaki kaydı doğru ise 1928 doğumlu. Yetim.


Belki de dedem onunla evlendiği için büyük adamdı.


Yetimi-öksüzü kollayanı Allah da korur.


En küçük halam bekâr o zamanlar.


İki ablam var.


Tabii ki karnında olduğum anam.


Kurban Bayramı&[#]8217;nın ikinci gününde sancılanmış. Hemen Topaloğlu Kızı´nı çağırmışlar.


Bizim kuşağın ebesi o. Gelmiş. Anamın sancısı çok. Bekle Allah bekle, çocuk gelmez.


Rahmetli ebem argo konuşurmuş&[#]8230;


"Babasının ağzına &[#]8230;.. Yukarıki ev yanında kaç bacak davar onu sayıyor. Gidin bana ezan okuyan birini getirin" demiş.


Karabey Emicemin oğlu ´Deli´ Muharrem´i çağırmışlar.


Abdest almış.


Başlamış okumaya.


Ezan bitmeden, anamın çektiği çile bitmiş.


Aslında onlar öyle zannetmiş.


Garibimin çilesi asıl o gün başlamış.


Sekiz hala ve iki abladan sonra doğmadan ölen bir erkek.


Sonrasında doğan ben olunca, üzerime titrediler.


Onların deyimiyle "Gözüme çöp düşmesin" diye etrafımda pervane oldular.


Saadet ablam kendi yürüyor.


Anam, Sakine ablamın elinden tutuyor.


Beşikteki "Kara tokalak"


Ağlar. Ortalığı ayağa kaldırır.


Dilediği oluncaya kadar durmak bilmez. Susmaz.


Büyüdükçe onun çilesi de büyüdü.


´Kara tokalak´ benim.


Babamla bitmek tükenmek bilmeyen inatlaşmalarımda hep arada kaldı.


´Aksi babam´a tam olarak karşı duramadı.


Ama hep onun eteğinin arkasına sığındım.



[*] [*] [*]



Çocukluk yılları böyle geçti.


Derken okumak istedim.


İlk destekleyen o oldu.


Babama karşı verdiğim mücadeleyi onunla kazandım.


Ortaokula başladığımda en erken iki haftada dönebildiğim köye gidince hemen tavuk kestirirdi.


Yumurtalar, börekler, ballı sütler de cabası.


[*] [*] [*]



Yüreğime ilk ateş düştüğünde ona koştum.


Evin önünde mısır otu ayıklıyordu. Yanına gittim.


- Ana! Kalbim ağrıyor.


- Ne oldu benim kara oğluma?


- Bir kız gördüm. Çok güzel. Onu bana alın. Yoksa ölürüm. Yaşayamam.


- Tamam oğlum deli deli olma. Olmazsa başkası olur.


- Olmaz. Sen azcık otursana.


Oturdu.


Hemen kucağına yattım.


Nasırlı elleriyle başımı okşamaya başladı.


Anlattım sevdamı. Olur verdi.


Babama da o söyleyecekti. Hatta herkese. Zor görevi, onun yıllardır ezilen omuzlarına yükledim.


Yükü ağırlaştı ama hiç itiraz etmedi. Mutlu oldu.


Kızı da o isteyecekti.


Konuşurken elini ensemden gömleğimin altına soktu. Sırtımı okşadı. Onun beni böyle sevmesi çok hoşuma gidiyordu. Elindeki nasırlar incecik zımpara gibi sırtımda geziyordu. Acıtmıyordu.



[*] [*] [*]



Bir güzeli sevdim.


Onunla evlenemeseydim hiç evlenmeyecektim.


Ölecektim sevdasından.


Konuştuk. Söz verdik birbirimize. Anamı üzmeyecekti.


Sonra evlenecektik.


Anamı üzerse ölürdüm.


Anam istedi. Verdiler.


Düğün günü ağladı.


"Niye?" dedim. Sımsıkı sarıldı.


Anlayamadım.


Mutluluktan mı?


Kara Bayram´ını bir el kızına verdiğinden mi?


Hakkını ödeyemem.



"İki büyük nimetim var.


Biri anam, biri yarim.


İkisine de hürmetim var.


Biri anam, biri yarim.



Biri var eyledi beni.


Biri yar eyledi beni.


İkisinin de birdir yeri.


Biri anam, biri yarim"


Kangallı Mustafa



Zaten anaların hakkı ödenmez, onlar da istemez.


Her gün "Anneler günü". Tüm annelerin bugünü kutlu olsun.