Teknolojinin nimetleri basını yer yer yozlaştırsa da, mesleğinin ehli olanlara habere kısa zamanda ulaşma nimetini sundu.
Biz karanlık odadan kurtulduğumuz zaman ne kadar çok sevinmiştik.
Bilmem kaç dolara tarayıcı aldık.
Fazla gecikmeden dijital fotoğraf makinaları…
Ve internet dünyası…
Şimdilerin modası cep telefonları…
Artık herkesin elinde bir adet var.
Özellikle dar gelirlilerin elinde kaliteli ve pahalı telefonlar var.
Adam evine ekmek alamıyor, ama çocuğunun, arkadaşları yanında ezilmesini önlemek için kredi çekip cep telefonu alıyor.
O da, onun dünyaya bakışı…
İşin psikolojik boyutu bizi aşar.
İlgilendiğimiz taraf medya kısmı…
Herkesin sosyal medya hesabı var.
Azıcık hevesli olan kendi ailesine internet sitesi bile kurabiliyor.
Bu alanda çok ciddi bir yasal boşluk var.
Sosyal medyada gruplar, sayfalar, bloglar…
Müthiş bir derya doğru kullanabilirsen…
Sıkıntı da tam burada meydana çıkıyor.
Hangi bilginin doğru olduğunu bilmek zor…
Bu sefer işin ehli olanlar başa dönüyor.
Doğru kütüphaneye…
Allah kolaylık versin.
Yerel basının yeni modası ise whatsapp hattı…
İyi oldu.
Gerçi gazetecilerin zaten haber kaynakları geniştir.
Bu hatlar, sadece tereddütte olanları cesaretlendirdi.
Zaman zaman güzel haberler çıkıyor.
Hatta bu hattı kullanarak insanlar hizmet de alıyorlar.
Basının yapması gereken bunu daha çok kuruma yaymak.
Şu sıralar belli başlı yayın organları bu işe hevesli.
Ne kadar çok olursa bu hatlardan, o kadar çok haber ve hizmet demek.
Bu sefer de başka sorunlar çıkıyor.


[*] [*] [*] [*]


Vatandaş çekiyor fotoğrafı…
Atıyor bilgileri.
Tabi hizmette kusur edenler biraz geriliyorlar.
Haberler artarsa, kızmaya başlıyorlar.
Yürekleri yeten biraz daha ileri gidiyorlar.
Bakalım bizi korkutmayı başarabilecekler mi?
Çok şükür, şu güne kadar bunu becerebilen çıkmadı.
Başaran olursa, söz, sadece ona Pusula’da bir köşe ayıracağım.
Dediklerini yapabilen çıkarsa, bir de manşet sözümüz olsun.
Sonuç; Niye bu kadar saçmaladık?
Hata yapıyorlar, yazıyoruz.
Eksik yapıyorlar, yazıyoruz.
Çalıyorlar, yazıyoruz.
Tehdit ediyorlar, yazıyoruz.
Güzel işleri de yazıyoruz.
Güzel işler onların başarısı…
Hatalar, eksiklikler, yanlışlıklar ve suçlar bize ait.
İnsan başkaca nasıl pir-i pak olur ki?
Bu da onların başarısızlığı…
Üzülmeye gerek yok.
İnşallah sonumuz hayırlı olur.
Çok kafa yormaya gerek yok.
Her insan fıtratı gereği işi yapacak.
Hırsız, çalacak.
Polis, yakalayacak.
Gazeteci, yazacak.
Hayatı zorlaştırmaya gerek yok.
Her şey sıradan ve basit…

Ellerini çırpma o zaman…


Temel ile Dursun, Londra'da gezinirken bakmışlar ki ahali haldır-huldur bir yere gidiyor.
Sormuşlar.
U2'nin konseri varmış.
Bizimkiler, " Gidelum, biz da görelum " deyip, soluğu stadyumda almışlar.
Konser başlamış.
Millet coşkuyla şarkılara eşlik ediyor.
Bizimkiler de eğlenir gibi yapıyor.
Solistleri Bono birden müziği durdurup iki elini birbirine vurarak şaklatmış.
Herkes şaşkın.
İki üç saniye sonra bir daha şaklatmış.
Bir daha…
Sonra, "Niye böyle yapıyorum biliyor musunuz?" diye kalabalığa sormuş.
On binlerce kişiden çıt yok.
Bono, sorusunu kendisi cevaplandırmış.
"Afrika açlık çekiyor. Ben elimi her çırptığımda oralarda bir çocuk ölüyor."
Refah toplumunun bireyleri bu gerçeğin böyle ifade edilmesinden şaşkın, şoklanmış gibi soliste bakarken gerilerden Temel'in sesi yükselmiş:
"Kafasına odun goduğumun evladi, Sen da eluni çırpma o zaman.”