Zonguldak ve Bartın ayaklı bir çeteden bahsetmiştik...
Bu köşe yazısıyla ilgili çok sayıda telefon alıyoruz.
Yetkili isimler de arayıp bilgi istiyorlar.
İçinde yasaklı madde, kadın, tecavüz, para, müteahhitler, oteller, sapıklar, ne ararsanız var!
Buradaki hedef kitle, üniversite öğrencileri...
Bir adam ve iki kadın bana ulaşarak, olayın boyutunu anlatacaklarına söz verdiler.
Bu kişilerden telefon bekliyorum.
Bu yazıyla ilgili yetkili bir isim de beni arayarak, konu hakkında bilgi aldı.
Bütün bildiklerimi anlattım.
Ancak asıl düğüm, telefonunu beklediğim kişiler konuşunca çözülecek.
Beni arayan yetkili dedi ki:
"Bu olayın gerçekten Zonguldak ayağı varsa, bu konuyu çözelim. Biz de elimizden ne geliyorsa yapacağız. Kentimizin bu şekilde kötü anılmasını istemiyoruz. Bu yazıları okuyan anne ve babalar, çocuklarını Zonguldak'a nasıl gönderir? Bu duruma çok üzülüyorum. Zonguldak'ı bilmeyenler, burayı cehennem sanacak!"
Bütün samimiyetiyle bu düşünceleri aktardı.
Kim ister ki, Zonguldak'ta yaşayıp da yaşadığı kentin kötü anılmasını?
Bu yüzden, bu konulara daha çok eğileceğiz ve peşini bırakmayacağız.
Önümüzdeki günlerde sizleri bilgilendirmeye devam edeceğim.
Düş Molası...
Zonguldak Belediyesi, 9 işletmeye alkol ruhsatı vermişti.
Zonguldak Valiliği, bu ruhsatların iptal edilmesi için İdare Mahkemesi'ne başvurdu.
İdare Mahkemesi, yürütmeyi durdurma kararı aldı.
Yani bu işletmelerin alkol ruhsatları iptal edilecek.
Yalnız bu işletmelerin içinde bir tanesinin ruhsatı karambole gitti.
Düş Molası...
Biliyorsunuz, sahilin eski düzeninde Düş Molası, en uçta ve alkollü hizmet veriyordu.
Zaten alkolsüz balık restoranı pek olmaz.
Sahilin yeni düzenlemesinde Düş Molası'nın yeri değişti.
Dolayısıyla resmiyette de adres değişikliği oldu.
Bu yüzden resmi olarak alkol satışı için ruhsat alması gerekiyordu.
Diğer işletmelerle birlikte Düş Molası da başvuru yaptı.
Sonraki süreci biliyorsunuz...
Bence işletmeye haksızlık oldu.
Şimdi Düş Molası, sadece kendisi için yürütmeyi durdurma kararına itiraz ederek, karşı dava açtı.
Bakalım sonuç ne olacak?
Bana adını bahşeder misin yiğidim?
Lokantanın birinde, o yörenin en tanınmış pehlivanı çorba içiyormuş. Derken, zayıf cüsseli bir müşteri daha girmiş içeriye... O da çorba istemiş. Garson, çorbayı getirmiş, müşteri limon da istemiş. Garson, "Beyefendi, son limonu şu karşıdaki beye verdim. Maalesef limonumuz kalmadı" der.
O sıska görünümlü müşteri de, "Olsun, o beyefendinin sıktığı limonu getir" der. Garson da, "Aman beyefendi, o buraların en namlı pehlivanı, onun sıktığı limonda suyu mu kalır?" der. Müşteri, "Olsun kardeşim, sen getir" der. Pehlivan da olanları göz ucuyla seyretmektedir.
Garson, gider pehlivanın masasındaki sıkılmış limonu getirir ve masasına bırakır. Pehlivan, sıkılmış limonun suyunun çıkmayacağını bildiği için bıyık altı gülmektedir.
Yeni gelen o sıska görünümlü müşteri, suyu sıkılmış limonu alır ve öyle bir sıkar ki, çorbaya düşen suyun şıkırtısı öbür masalardan duyulur. Hem pehlivan hem de diğer müşteriler şaşkınlık içinde kalmıştır. Özellkle gururu da kırılan pehlivan, sıska müşterinin yanına giderek, "Bu yörede gücüyle nam salmış en ünlü pehlivanım ben. Sen kimsin ki, bu limondan hala su çıkartabildin? Bana adını bahşeder misin yiğidim" diye sorar?
Müşteri, "Tabi... Ben, Mehmet Şimşek..." der. (Alıntı)