"Yıl, 1927...

Cumhuriyet Bayramı balosu veriliyor.

Kastamonu Valisi, biraz gecikerek salona giriyor.

Herkes ayakta...

Ancak genç bir öğretmen, Valinin geldiğini geç fark ederek, en son ayağa kalkar.

Vali Bey, bu olayı görür.

Balo bittiğinde, Milli Eğitim Müdürünü yanına çağırır.

Milli Eğitim Müdürü, öğretmenin iyi niyetli olduğunu söylese de, Sayın Vali olayın peşini bırakmaz.

Olay, Bakanlığa yansır.

Milli Eğitim Bakanlığı da, Valinin fazla alınganlık gösterdiği kanısına varır.

Bu durum görüşülürken, Atatürk, Bakanlıktadır.

Yetkililer kendi aralarında konuşurlarken Atatürk, "Neler oluyor?" diye sorar.

Olayı anlatırlar ve dediği şudur...

- Hemen Valiyi görevden alın...

Yapılacak bu kadar işimiz varken, genç bir öğretmenle uğraşan Valiyle bir yere gelinmez.

(M. Rauf İnan, 29'uncu sayfada Mustafa Necati adlı kitabı.)"

Olay bu...

Sadece "Vali" diye bakmayalım.

Tüm görevliler açısından bakalım.

Sorunlu her görevli için...

Çözüm belli.

Hani hep yazıp-çiziyoruz ya...

Geri gidiyoruz.

Eğer geri gitsek...

Devletimiz bu zihniyet ile yönetilir.

Hangi durumdayız?

Mustafa Kemal'in bıraktığı yerin çok gerisindeyiz.

Belki de, tarih sahnesine ilk çıktığı günlerin de gerisindeyiz.

O tarihte...

Memleket işgal edilmişti.

Atalarımız çıktı sahneye...

Aldı memleketi geri...

Kısa sürede ayağa kalktı ülkemiz.

Şimdi ülkenin bugünü, dün oldu.

Geleceğimiz işgal altında.

Bugünü kurtarabilsek...

Geleceğimizi kurtarma fikrine kavuşacağız...

Ancak bugün önce bizim olmalı.

Olabilir mi?

Mümkündür...

Tek çıkar yol, kurtarılmayı beklemekten vazgeçmek.

Kim var, kim yok...

Önce kendini kurtarmak için mücadele etmeli insanımız.

Böylelikle...

Önce bir birey...

Aile, köy, şehir...

Derken ülke kurtarılabilir.

Bunun tarihimizde örneği çok.

Sadece bizim o insanlar gibi inancımız yok.

Önce inanacağız.

İman edeceğiz.

Kişisel işleri bırakıp...

Memleket sevdasıyla bakacağız olaylara...

Kişilere...

Siyasi fikirlere ayrımcı bakmayacağız.

Unutmayalım ki...

İnsanlar farklı düşünebilir.

Hatta düşünmelidir.

Farklı düşünse de, memleketimin insanı...

Komşum...

Hemşehrim...

Din kardeşim...

Kısacası...

Ortak paydalarımızda buluşalım.

Farklılığımız, zenginliğimiz olmalı.

Bölünmeye...

Ayrışmaya izin vermemeliyiz.

Bu mücadeleye, önce liyakatli devlet yöneticileri ile daha etkin başlayabiliriz.

Liyakat, adalet...

Gerisi gelir.

İşte o zaman "biz" oluruz.

"Bir" olacağımız, "biz" olacağımız günlere ulaşmak dileğiyle cumanız mübarek olsun.