Şehirdeki kavga-gürültüden uzaklaşmak için elimden geleni yapıyorum.
"Günlük olayların içine girmeyeyim" diyorum...
Ama bir yazıyla, bir hareketle, bir ziyaretle yine gündem oluyorum.
Bu, beni rahatsız eden bir durum.
Ben, kendi gündemimle çalışmak istiyorum.
Gündemimi başkalarının belirlemesine izin vermek istemiyorum.
Bu nedenle son dönemde bir çaba içindeyim.
Geçen bir dostum aradı, "Köşe yazılarının eski tadı yok! İyi misin? Yoksa kafanda başka bir şey mi var?" diye sordu.
Beni tanıdığı için üç şıkta durumu özetledi...
Şehirdeki "hıyar"lardan bıktım!
Kendim "hıyar" yetiştirmek istiyorum!
"Avanta" iddialarından bıktım, "lavanta" yetiştirmek istiyorum!
Zonguldak, bereketsiz bir şehir oldu!
Ben, toprağın bereketini yeniden keşfetmek istiyorum.
Bir ayı aşkın süredir böyle bir maceranın peşindeyim.
Yapıyorum bir şeyler...
Protokolden uzak, insanlardan uzak, siyasetten uzak bir yaşam...
Kendi toprağımda vakit geçirmek istiyorum.
Aslında "çiftçi" ile "gazeteci" arasında pek fark yok!
Mesleki anlamda bir hedefim kalmadı.
Dergi, haftalık gazete, günlük gazete, televizyon, internet sitesi...
Hepsini başarıyla yaptım.
Artık mesleki doyuma ulaştım.
Artık en iyi bildiğim şeyi yapmak istiyorum.
Bundan böyle sektörde yeni bir yatırım yerine, daha çok yazmayı düşünüyorum.
En verimli çağımda böyle bir karar aldım.
Verimli-bereketli bir sezon olur inşallah...

Operasyon çocuğu!
Aslında bu yazıyı "Anneler Günü"nde yazacaktım.
Ama "ortalık karışmasın" diye kenarda tuttum.
Sosyal medyada "Anneler Günü" nedeniyle o kadar çok paylaşım yapıldı ki...
Neredeyse paylaşım yapmayan kalmadı.
"Annelerin ne kadar kutsal olduğu, cennetin annelerin ayakları altında olduğu..." gibi paylaşımlar çoğunluktaydı.
Bir şiir tutkunu olarak ben de Sezai Karakoç'un o muhteşem dizelerini paylaştım:
"Anne gitti ve evler döndü yazlık otellere...
Anne gitti ve sular buruştu testilerde...
Artık çamaşırlar yıkansa da hep kirlidir.
Herkes salonda toplansa da kimse evde değildir."
Ama Zonguldak için merak ettiğim konu şu...
Annelerimiz bu kadar iyiyse, bu kötü adamlar neyin nesi?
"Babalar Günü"nü bekleyelim mi?
Her fırsatta bize de musallat olan bu tipler, kimin çocuğu?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun dediği gibi "operasyon çocuğu" mu?
Sonra Giordano Bruno'nun şu sözü geldi aklıma:
"Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır. Yeryüzündeki kötü insanlarsa, kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar."
Biz, bu kötü insanlarla son nefesimize kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.
Ve onlar eninde-sonunda kaybedecekler.
Neredeyse unutuyordum...
Türkçesi olmadığı halde bilge laflar eden çocuk, yine bir şeyler deniyor!
Benden sana tavsiye...
Patronuna dikkat et!
En yakın arkadaşına neler yaptığını öğren!
Bilmiyorsan, cuma günü abine sor, o sana söyler!
Ne olduğunu ben biliyorum.
Ama söylemem.
Araştır, öğren...
Dik dur, eğilme...
Kelebekler seninle!