Değerli okurlarım; mühendislik uygulamalarında her bir faaliyet türü, kaynak ve zaman gerektiren bir süreç ve sonuç olmak üzere iki unsurdan oluşur. Örneğin; bir bina inşaatında temel kazısının yapılması &[#]8220;süreç&[#]8221;, kazının tamamlanmış olması aşaması ise &[#]8220;sonuç&[#]8221;tur ve anlık bir durumu yansıtır.
Çevremizdeki doğal olaylar ve yaşadığımız toplumsal ve bireysel oluşumlar da, bu teknik şablonla değerlendirilebilir.

Örneğin; doğada karşılaştığımız deprem, heyelan, sel, kasırga, doğum, ölüm, hastalık, meyvelerin olgunlaşması gibi doğal olaylar, uzun ya da kısa olarak değerlendirebileceğimiz süreçlerin &[#]8220;sonuç&[#]8221; durumlarıdır. Süreçler esnasında, sonucun nasıl olabileceğine ilişkin olarak mutlaka kimyasal ve fiziksel içerikli bazı öncül emareler gösterirler. Bizler bu öncül emarelerin bazılarını duyu organlarımızla ve deneyimlerimizle görebilir, algılayabiliriz. Bazılarını da geliştirdiğimiz özel aletlerle tespit edebiliriz. Bazılarını ise, bugünkü imkanlarımızla tespit edemeyiz.

Günümüzde doğal olaylarla sonuçlanan süreçlerde ortaya çıkan bu öncül emareleri belirlemeye çalışan; deprem, jeoloji, meteoroloji, inşaat mühendisliği, tıp, biyoloji, botanik, zooloji gibi pek çok bilim dalı bulunuyor.
Bu durum, doğal olaylar kadar olmasa da, iyilik-kötülük gibi bir amaca yönelik insan faaliyetleri için de geçerlidir.
Örgütler, toplumlar ve devletlerarası anlaşmazlık, çatışma, barış gibi durumlar ve bireyler arasındaki ayrılık, birleşme, kavga, barışma gibi durumlar da süreçlerin son aşamalarıdır. Bu ortamlardaki süreçlerde de yine, sonuç olayın ne olabileceğine ilişkin olarak, ilgimiz, yetenek ve birikimlerimiz oranında öngörebileceğimiz ve algılayabileceğimiz öncül emareleri görmek mümkündür.
Özellikle devlet ve millet hayatı için önemli sonuçları olabilecek süreçlerin ve süreçlerde sonucu kestirmeye yönelik belirtilerin, sonuç öncesinden belirlenmesi işi de istihbaratçıların görevi oluyor ve hayati önem taşıyor.
Günümüzde, bu kişisel bazdaki süreçlerin ve sonuçların araştırılması, incelenmesi psikoloji, davranış bilimleri, felsefe gibi bilim dallarının ilgi alanına giriyor.
Ancak, yukarıda belirtilen durumlarda ortaya çıkan ve çıkma potansiyeli olan emareleri görmede, anlamada, değerlendirmede, yetenek ve imkanlarımız kadar, kişisel şartlanmaların ve dış etkilemelerin olmaması ve manipülasyonlarla yaratılan algılanmaların etkisinde kalınmaması gibi durumların önemi de unutulmamalıdır.
Tarih, devletlerin kendileri ile ilgili konulardaki süreçlerde, sonucun nereye varabileceğine ilişkin öncül emareleri sezip, önlemlerini ona göre alanlar ve hesaplarını ona göre zamanında yapanlarla (Geçti Bor&[#]8217;un pazarı, sür eşeği Niğde&[#]8217;ye misali!), gemiyi, treni kaçıranların, hüsrana uğrayanların örnekleri ile doludur.

Günlük yaşamda, &[#]8220;yılanın başı küçükken ezilmeli&[#]8221;, &[#]8220;yangın bacayı sarmadan söndürülmeli&[#]8221;, &[#]8220;ağaç yaşken eğilir&[#]8221;, &[#]8220;delik küçükken yamanmalı&[#]8221; gibi deyişlerle anlatılmaya çalışılanlar ise, yolun sonundaki tehlikenin görülmeye başladığı durumları anlatmak için olsa gerektir.

Gerek olaylar öncesi süreçlerdeki öncül emareleri algılayıp olayları zararsız ya da az zararla atlatılması, gerekse yılanın başının küçükken ezilmesi, deliğin (mandagözü kadar ya da yama tutmaz olunca değil!) kuşgözü kadar olduğunda kapatılması gibi konularda, (kendi yararını ve zararını düşünen bazı Cinaliler dışında!), millet ve devlet olarak başarılı olduğumuz, ayrıca da, bu konulara önem verdiğimiz söylenemez.
[*] [*] [*] [*]
Bu konularda şahidi olduğum, son 50-60 yılda sergilediğimiz devlet yönetimi karnemizin pek parlak olmadığına ilişkin olarak, aşağıdaki örneklerin verilebileceğini düşünüyorum.
Örneğin; bu dönemde öncül göstergeler iyi okunabilseydi, belki de 1960 darbesi olmazdı. Kıbrıs sorununun, harekat sonrasında en güçlü olduğumuz evrede, bugün razı kaldıklarımızın çok daha azına &[#]8220;evet&[#]8221; denilseydi; Yunanistan&[#]8217;ın Avrupa Birliği&[#]8217;ne alındığı soğuk savaş döneminde ülkemizin girmesi de sağlanabilseydi; PKK yangının ortaya çıkması öncesinde ve sonrasında, sürecin gelecek aşamaları ile ilgili emareler iyi okunabilseydi; Öcalan&[#]8217;ın yakalanmasının hemen sonrası iyi değerlendirilebilseydi, ödediğimiz faturalar, herhalde bu kadar ağır olmazdı.
Yine bu dönemde büyük gelişme gösteren cemaatçilik, tarikatçılık, dinin siyasete alet edilmesi gibi süreçlerin gelebileceği sonuç aşamalar iyi okunabilseydi ve en önemlisi ve en sonuncusu olarak da, FETÖ hırsızlık ve hainlik organizasyonunun son 20-30 yıllık süreçte, &[#]8220;yararlı&[#]8221; diye yutturdukları hapların içindeki zehrin farkında olunabilseydi, herhalde millet ve devlet olarak ödediğimiz ve ödemekte olduğumuz faturalar da bu kadar ağır olmazdı.
Şüphesiz, her zaman kesitinde olduğu gibi yaşadığımız bu dönemde de, sonuçları milletimiz, devletimiz için iyi olmayacak pek çok süreç de devam ediyordur ve yolun sonunun varacağı son durak hakkında öncül emareler veriyordur!
Uzmanlık alanı ve görevi, millet ve devlet hayatı için önemli olan iç ve dış süreçleri izlemek ve öncül tehlike emarelerini bularak ilgililere iletmek olanların başarıları, bu konularda ödenecek faturaların olmaması ya da az olmasının en önemli unsuru oluyor.
Devlet ve millet olarak, yaşamakta olduğumuz iç ve dış kaynaklı tehlikeli süreçler devam ederken, bu konularda geçmişte yapılan hataları kimin yaptığını bulma ve kendilerine faturalar çıkarma zamanı olmadığına inananlardanız.
Yeni faturaların çıkmaması, çıkanların en düşük değerden ödenebilmesi ve devlet olarak dik durabilmek için bu ülkede, bu gün ve gelecekte, çoluğu-çocuğu, dostu-ahbabı ile insanca yaşamak isteyen sıradan vatandaştan en üst düzeyde siyaset yapanlara ve ülkeyi yönetenlere kadar herkesin bu yangınları söndürmede, saldırıları karşılamada ellerinden geleni yapma, buna öncelik verme zamanıdır.
Sayın Başbakanın ilk günden söylediği &[#]8220;Dostlarımızı artıracak, düşmanlarımızı azaltacağız&[#]8221; sözünün gereği tüm zorluklarına, muhatapların aykırılıklarına rağmen, hem içerde, hem de dışarıda yapılmaya çalışılması önem arzediyor.
[*] [*] [*] [*]
YAŞADIĞIM TARİHTEN BİR YAPRAK&[#]8230;
Her konuda, zamanında yapılmayan her hizmetin, her kabahatin gereği geç yapıldığında, değerinden çok kaybettiği, etkisini yitirdiği biliniyor. Bu duruma örnek olarak, geçmişi hatırlatma, ders alma açısından, yaşadığım bir yönetim sürecini sizlerle paylaşarak, yazımı sonlandırmak istiyorum.
Bu günkü Bülent Ecevit Üniversitesi&[#]8217;nin (BEÜ) başlangıcını oluşturan Zonguldak Devlet Mühendislik Akademisi, şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi&[#]8217;ne bağlı olarak, 1975 yılında açılmıştı. 1970&[#]8217;li yılların sonlarında, Akademide 300&[#]8217;ü aşkın idari personel görev yapıyor, ya da yapıyor görünüyordu! Neredeyse her iki öğrenciye bir idari personel düşüyordu.
Bu idari personelin neredeyse tamamı, Akademinin Genel Sekreteri olan (ve daha sonra da uzun yıllar Üniversite Genel Sekreteri olarak da görev yapan) kişinin seçim ve tercihleri ile işe alınmışlardı.
Akademide de, tüm üniversitelerde ve kurumlarda olduğu gibi öğrenciler arasında sağ-sol çatışmaları had safhadaydı. Akademi yönetimi, tüm gücünü öğrenciler arasındaki kavgaları önlemeye ve eğitim-öğretimi sürdürmeye çalışırken, idari personel arasındaki disiplinsizlik ve yönetim sorunları ile yeterince uğraşmıyor ya da uğraşamıyordu.
Kanımca, idari personel arasında yaşanan iç kaynaklı disiplinsizlik ve yönetilemezlik durumunda, Akademi ve Bölüm Başkanlarının sürekli Zonguldak&[#]8217;ta kalmamaları, Akademi Başkanı ile Genel Sekreter arasında uyumlu bir çalışma ve güven ortamının olmaması, idari yapıda yönetim hiyerarşisinin oluşmaması, Akademi Başkanının (doçent, profesör gibi) akademik ünvanlı olmamasından kaynaklanan zayıflıkları, idari hizmetlerdeki tek adam hegemonyası gibi faktörlerin etken olduğu yaygın kanıydı.

Bu dış ve iç kaynaklı olumsuzluklar nedeniyle, 1970&[#]8217;li yılların sonlarına gelindiğinde, idari personel ile ilgili 350&[#]8217;den fazla disiplin soruşturması açılmış ve hiç birisi sonuçlandırılmamış, beklemeye bırakılmıştı.

Bu, yılların birikimi olan disiplinsizlikleri içeren soruşturmaları yapmak ve sonuçlandırmak üzere, o yıllarda Akademinin tek kadrolu öğretim üyesi olan (hayatta ise Allah uzun ömürler versin) Sayın Doç. Dr. Ethem Kişioğlu&[#]8217;nun başkanlığında bir komisyon kurulmuştu.
Komisyonun üç üyesinden birisi, kapatılan Zonguldak Maden Mühendis Mektebi&[#]8217;nde Müdürlük ve uzun yıllar, Ereğli Kömürleri İşletmesi&[#]8217;nde Genel Müdür Yardımcılığı yapmış olmasından kaynaklanan geniş birikime sahip olan değerli öğretim görevlisi arkadaşım rahmetli Süleyman Kılıç, diğeri Akademiye, Karayolları Baş Mühendisliğinden geçmiş olan, bu satırların yazarı; bir diğeri de şimdilerde adını hatırlayamadığım, bir başka öğretim görevlisiydi.

Komisyon, uzun uğraşlar sonunda dosyaları sonuca bağlamış, epeyce cezalar dağıtmıştı. Ancak disiplinsizliğin yaygınlaştığı ve birçok kişi için adeta kişilik oluşturma aracı yapıldığı, pek çok yönetim hastalıklarının olduğu bir kurumda, bu soruşturma sonuçlarının pek bir işe yaradığı söylenemezdi. Daha sonra, kurum içi anlaşmazlıkların, birçok öğretim elemanı ile Akademi Genel Sekreteri arasında mahkemelik boyuta ulaşması da, kurum içi yönetim hastalığının bir başka yansımasıydı.

Bu hatırlanması bile insanı üzen, bu gün ders alınması gereken o günleri -Allah hepsine uzun ömürler versin- o günlerin baş kaptanı sayın emekli Genel Sekreterin ve halen görevde olan az sayıdaki emektar birkaç öğretim elemanının benden daha iyi hatırlayacaklarına eminim.
Günümüzde, milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili dosyaların 550&[#]8217;lere, gazetelerin ve gazetecilerin suç iddiaları ile ilgili dosyaların klasörlere sığmaz olana kadar beklenmesi gibi olaylar da, biraz bizim 5-6 yıllık birikmiş disiplin dosyaları gibi oluyor.

Sonuçları milletimizi, devletimizi ilgilendiren süreçlerin duyarlıkla izlenmesi ve kazasız-belasız atlatılması; yolun sonu gelemeden sonun görülmesi, deliklerin kuşgözü kadarken kapatılması dileklerimi arz ederim.