Taş mı, kömür mü, elmas mı yoksa altın mı?
Yeraltından çıkan en önemli cevher madencidir.
Her çıkan işçi babadır, ağabeydir, amcadır, evlattır, eştir...
Devlet, kaçak, özel fark etmez...
Veriyorsan bu topraklarda ekmek mücadelesi,
Elbet herkesin ailesinde vardır maden acısı.
Günde üç vakit vakitte üç ayrı koşuşturmaca.
Bir tarafta yüzleri alınları ak işçiler, koşuşturur ocaklara doğru.
Diğer tarafta yüzleri kara, alınları ak madenciler tırmanır aydınlığa...
Mücadele hep ekmek için.
Bir koltuğunun altında canı, diğerinde ekmeği.
Dualarla inerler karanlık kuyulara.
Taner Nasuhoğlu bir çocuktu daha.
19 yaşında gençliğinin baharının bile daha başında.
Lise yeni bitmişti.
Babasına yük olmak istemedi Taner.
Önce gündelik işlerde çalıştı.
Sonra kara delik pençesini attı Taner'e...
Kaçak bir maden ocağında günlüğü 100 TL'ye çalışmaya başladı.
Ailesine destek olmak istiyordu.
Artık çocuk değildi ki...
İnsan ailesine ekmek götüremedikten sonra neye yarar...
Hele 19 yaşına gelmiş bir delikanlının önünde kim durabilir?
İş imkanı yoktu Zonguldak'ta...
Başka şehirlere gitmek istedi, olmadı...
Bırakamazdı ailesini...
23 Mayıs doğum günüydü.
5 gün kalmıştı doğum gününe...
Bir pasta, bütçeye uygun küçük hediyeler düşünüldü.
Oğluna doğum günü sürprizi yapmaya hazırlanan Hanife anne, gelen acı haberle yıkıldı.
Göçükte kalmıştı Taner...
Yitip gitti 19 yaşında...
Ailesinin yükünü omuzlamak istedi.
Olmadı, tabutunu babası Bilal yüklendi.
Ağıtlar birbirine karıştı.
Sanki düğün yeriydi Sapça Köyü...
O kalabalık neydi Allah'ım...
Duyan, tanıyan, tanımayan herkes oradaydı.
Dualarla, gözyaşlarıyla uğurladılar bıyıkları terlememiş Taner'i...
En değerli cevher Taner'di.
Çıkamadı sağ salim ocaklardan.
En değerli cevherimizi verdik toprağa geri...
Ah kömür...
Sen neleri yaktın...
Demiri erittin yetmedi de...
Yürekleri dağladın...