1960-70'li yıllar...
Kozlu'da TTK'ya ait maden ocağında geçiyor hikaye.
Mustafa Şef ocağın Yardımcı Şef görevinde...
Göçükte kalan 3 maden işçisini kurtaran ceketin hikayesidir bu.
Hacettepe Üniversitesi'nin madenlerle ilgili araştırmasında yer almış acı hikayelerden birisi.
Yeraltında imkanlar daha kısıtlı o dönemler...
Şef Mustafa şöyle anlatıyor o hikayeyi;
Bizim ocağın Şefi vardı, İlyas Şef arkadaşım...
Onun ocağında o şefti ben yardımcısıydım.
Alakese'den bir Ali Çavuş vardı o da vardiya çavuşuydu.
Gece vardiyası ocaktan çıkmış üretim tamam.
Ocağı ben teslim alıp işçilerimle gireceğim.
İlyas, seminer çalışmaları varmış Zonguldak'ta ona gidecekmiş.
Saat altıda kalktım ben ikinci vardiyanın yani 12-8 nezaretçisini aradım iş yerinin.
'Ne var ne yok oğul' dedim.
'E şef işte falan yerde bir göçük olmuş' dedi.
'Peki bundan şefin haberi var mı?' dedim, 'var' dedi.
'Mühendisin haberi var mı var...
Herhangi bir durum hakkında bilgi verdiler mi neresi ne olacakmış' dedim.
'Oranın mutlaka açılması lazım biz oradan hava vereceğiz' dedim.
Mühendislere de rapor verdim durumu...
Böyle böyle bir durum varmış bak göçükte varmış onun ne durumda olduğunu bilmiyoruz belki adam da kalmış olabilir.
Yani şefin mutlaka gelmesi lazım.
Oraya nasıl tertip verdiyse orası nasıl göçtü.
Ne çalışması gerekiyordu adamın orda da orası nasıl göçerdi?
Gelip işte bu soruları yanıtlaması lazım.
Şef geldi beraber indik ocağa...
Gittik; mühendis, şef, ben üçümüz.
Göçük bölgesinden karşıya sansımız yok yani mümkün değil.
Geçme şansı yok öyle göçmüş ki dünyalar gelmiş yani.
Sen aldıkça geliyor, aldıkça geliyor.
Göçüğü alıp tahkimat yapacağız ama göçük çok büyük.
Beş altı tane adam geleni durmadan el arabasıyla çekiyor.
Böyle çekerken postayla bir ceket geldi oradan.
Göçükteki postanın içinden iş ceketi geldi.
Ceket kimindi mimindi derken ceketin cebinde bir ağırlık var bu ne?
Ceketin cebinden taş çıktı, elim kadar var neredeyse...
Cebinden çıkan taşa adam 'biz üç kişi göçükteyiz bizi alın' diye yazmış.
Bak adamın lambası sağlam da adam taşa yazmış orda.
Taşı da ceketinin cebine koymuş ceketi de atmış atabildiğince göçükte aşağıya.
Posta alındıkça bu ceket postanın altından çıkacak.
Belki ceketin cebine bakarlar hesabıyla atmış gariplerim.
Bu durumu görünce biz bu bacada kim çalışıyordu diye bacanın çavuşunu bulduk.
'Falancı falancı çalışıyordu' dedi bize.
O adamların lambaları var mı? diye lambahaneyi aradık.
Lambahaneden aldığımız bilgiye göre o adamların lambaları yerinde yok.
O adamlar hakikatten orada göçükte kalmış.
O vardiyanın çavuşu da derki bize 'ben adamlarla dışarda görüştüm...'
Adamların hafta tatiliydi dedi.
Halbuki adamlar orada kalmış.
Hummalı bir çalışma başladı göçük yerinde.
Hemen sağlam bir ekip başladık göçen yeri hızla açmaya.
Orasının üst kısmına da tavan basıyor diye domuz damı yapmıştık bir kaç gün önce.
Bereket versin yapmışız.
Tavan çatırdamaya başlayınca garipler kendilerini atmışlar domuz damının dibine.
Bağır çağır duyan yok tabi...
Ceketleri atmışlar göçüğün açık bölümünden doğru.
Cebine de taş parçalarına not yazmışlar.
Göçüğü açacağız mecbur ya.
'Belki görürler de hızla ölmeden alırlar bizi' demişler.
Öyle de oldu Allah var...
Göçüğü açtık aldık işçileri oradan.
Birisi zaten oracıkta hemen can vermiş korkudan.
Diğer 2 işçi havasız kalmış biraz ama Allah'a şükür kurtardık onları...
Bir ceket ve bir taşa yazılan not 2 kişinin hayatını kurtardı.
Orada yeraltı kuralları geçerlidir...
Sen ölürsün, iş yürür...
Yaşamak çoğu zaman mucize yaşamak.
Yürek ister madenci olmak.
Rıfat Ilgaz'ın şu dizelerinde dediği gibi;
Yüz yirmi beş kara amele
Kömür karası yüz, göz...
Kiminde kazma kiminde kürek
Sökebilirsen, sök...