Yükseköğretim Kurulu'nda (YÖK), her başkan değişikliğinde, atayan iradenin ve atanan başkanın değer yargılarına göre; rektör atamaları ile üniversitelere de yansıyan yönetim ve yönetici farklılıklarının varlığı bilinen bir gerçektir.

Ayrıca da, YÖK başkanlarını ve rektörleri, kendi renginize uygun kişilerden atayarak, YÖK'e ve üniversitelere arzu ettiğiniz rengin ve renklerin kazandırılmasının mümkün olduğu da bilinen ve görünmüş olan gerçeklerdendir.

YÖK'te ve üniversitelerde, hemen hemen her alanda kendini gösteren bu farklılaşmaların, Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e kadar olan dönem ve sonrası, -bir başka deyişle- 2007 öncesi ve sonrası olarak iki dönemde değerlendirilmesi mümkündür.

Sayın Sezer'in atadığı YÖK başkanı ve üyeleri, rektörler gidene kadar, YÖK'te ve üniversitelerde, ilk dönemin yönetim ve yönetici tercihlerinin, azalan bir grafikle devam ettiği görülür. 2007 sonrasındaki bu değişimler, siyasi iktidarın tercihleri paralelinde, YÖK başkanlarının ve rektörlerin değişmesi ve son olarak da, rektör atamalarının Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yapılmasını öngören değişikliğin yapılması ile son rengini ve şeklini almıştır.

[*] [*] [*] [*]

Bu değişimlerin, eski adı "Karaelmas Üniversitesi" olan "Bülent Ecevit Üniversitesi"ne yansımaları ise aşağıdaki şekilde özetlenebilir.

Bu üniversitemizde değişen yönetici profillerini ve tercihlerini; Kurucu Rektör Sayın Prof. Dr. Ramazan Özen'in 1992-2002 yılları arası ve onun devamı olan 2002-2010 yılları arası Sayın Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz dönemi ve bu dönemlerin sonrasındaki yedi yıllık dönem olarak değerlendirilebilir.

İlk dönem, AK Parti öncesindeki YÖK yapılanmasının devamı olarak görülebilir. Sonrası ise, her alanda değişimlerin, dönüşümlerin, gelişmelerin en fazla ve hızlı olduğu; ayrıca da, paralel yapılanma ve FETÖ'den kaynaklanan sıkıntıların yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu son dönemin kahramanları ise, Sayın Rektör Prof. Dr. Mahmut Özer ile her zaman ilgi ve desteğini aldığı Sayın Prof. Dr. Durmuş Günay'dır. Bu nedenle, bu iki kahramanın akademik ve yöneticilik görevlerine atanma grafiklerine bir göz atmak yerinde olacaktır.

Sayın Durmuş Günay, görev yaptığı Sakarya Üniversitesi'nde profesörlük kadrosuna atanma imkanı bulamadığı için, üniversitemize geçme talebinde bulunmuş; (bu arada, hemşehrisi Sayın Rektör Prof. Dr. Ramazan Özen'in pek de arzu etmemesine rağmen), Bölüm Başkanı olan Sayın Prof. Dr. Fahri Dağlı'nın ihtiyaçtan kaynaklanan ısrarlı talebi ile 1999 yılında üniversitemiz Makine Mühendisliği Bölümü'nde profesör kadrosuna atanmıştır.

Üniversitemizde bulunduğu yıllarda, sessiz-sakin bir çizgide (biraz da dışlanmış olarak!) görev yapmaktayken, AK Parti'nin iktidar olmasının ardından görev grafiği hızla yükselmiştir. Önce, 2004-2007 yılları arasında, Tarım ve Ulaştırma Bakanlıklarında bakan danışmanı olarak görev yapmış; 2008 yılından emekli olana kadar da, YÖK Yürütme Kurulu üyeliğinde, başkan yardımcılığı ve çeşitli komisyonlarda başkanlık görevlerinde bulunmuştur.

Sayın Rektör Mahmut Özer'in, üniversitemizde doçent olarak görev yaparken, YÖK'te danışman olarak görevlendirilmesinde; BEÜ'de profesör kadrosuna atanması ile ilgili zorlukların çıkması üzerine, Karabük Üniversitesi'nde profesörlük kadrosuna atanmasında ve ardından aynı üniversitede rektör yardımcısı yapılmasında; BEÜ'de, Sayın Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz'ün süresinin dolması sonrasında yapılan rektör adayı belirleme seçimlerine (YÖK destekli aday olarak!) girmesinde ve atanmasında, kendi yetenek ve yeterliklerinin yanı sıra, Sayın Prof. Dr. Durmuş Günay'ın kendilerine olan ilgisi ve tam desteği herkesçe bilinen bir husustur. Bu nedenle, Sayın Prof. Dr. Mahmut Özer'in, Sayın Prof. Dr. Durmuş Günay'ın Türk yükseköğretimine kazandırdığı bir yönetici olarak görülmesi uygun düşer. (Kim bilir, belki üniversitemize atanma başvurusu yapmasında da dahli olmuştur!)

Bu arada, Tokat Meslek Yüksekokulu'nda doktor öğretim görevlisi olarak görev yapmaktayken, 2002 yılında, üniversitemizin Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü'ne yardımcı doçent olarak atanmasında, görevi ve katkısı olan bir yönetici-öğretim üyesi olarak, kendilerinin bilimsel yeterliliklerinin ve yönetim birikimlerinin, yeni atandığı YÖK Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanlığı görevi için de, uygun olduğuna inanlardanım. Emekliliğim sonrasında, (yakın çevresindeki bir-iki değerli koltukçu şahsiyetin yüklemesiyle!) şahsıma sıkıntılar yaşatmış olsa da, kendilerinin dürüstlüğü ve gayreti konusunda bir kuşkum yoktur. Yeni görevinde de başarılar dilerim.

[*] [*] [*] [*]

REKTÖR ARANIYOR!

Bu günlerde, YÖK'ün ve BEÜ'nün internet sitesinde,

"BEÜ için, Rektör Adaylığı Başvuru İlanı" başlığı ile bir ilan yer almaktadır. İlanda "...Kanunu, ... maddesi,... fıkrası hükümlerine göre, BEÜ'ye rektör ataması yapılacaktır. Rektör ataması aday adayı başvurusunda bulunmak için,
[*] Profesör olarak en az üç yıl görev yapmış olması,
[*] Atandığı tarihte 67 yaşını tamamlamamış olması,
[*] Atanmaya engel bir durumunun olmaması"
koşulları aranıyor ve isteklilerin akademik özgeçmişini ve yayın listesini içeren bir dilekçe ile başvurmaları isteniyor.

Mevcut profesör öğretim üyelerinin çok büyük bir bölümünün bu üç şartı sağlayacağı düşünülürse, bu ilana çok sayıda başvurunun olabileceği ve uygun adayın belirlenmesinde, verilen özgeçmişin ve yayınlar listesinin ana unsurlar olacağı söylenebilir.

Bu nedenle, ilana "şu kadar yıl ... gibi üst düzey yönetim görevlerinde bulunmuş olma" gibi başka sınırlayıcı şartların konulması; rektör olarak atanması durumunda, (üniversitenin yurt içine ve dışına açılması, eğitim-öğretim kalitesinin artırılması gibi) önemli konularda uygulayacağı rutin olmayan plan, program ve düşüncelerini içeren bir bilgilendirme dokümanı istenmesi gibi hususlar, daha nitelikli başvuruların olmasına ve daha uygun adayın belirlenmesine katkı sağlayabilirdi.

Bilindiği üzere, rektörlük, yönetme yeteneği bilgisi ve becerisi gerektiren bir yönetim görevidir. İyi bir yayın listesi, hayatı kütüphane, laboratuvar, bilgisayar ortamlarında gerçekleştireceği bilimsel çalışmaların sonucu olan yayınlarla ortaya çıkar. Bu iyi liste, iyi yöneticiyi belirlemek için yeterli olamayabileceği gibi (ki iyi bilim adamından iyi yönetici olamayacağı da söylenir!), bilim adamı israfı olarak da değerlendirilebilir.

Bilindiği üzere, önceden, koşulları, kriterleri, nitelikleri iyi belirlenmemiş durumlarda, iyiyi ve uygun olanı bulmanın, seçmenin kolay olmayacağı aşikardır. Ancak bundan çok daha önemlisi, seçimin, en uygun olanı bulma niyeti ve çabası ile yapılmasıdır.

[*] [*] [*] [*]

Eğitimci-Yazar Sayın Abbas Güçlü'nün, Tokatlıların tepkisini alan, "Yükseköğretimde kariyer kriterleri, Tokatlı olmak, ille de Tokatlı olmak!" başlıklı medya ortamı paylaşımında dile getirdiği, "YÖK Başkanı, İstanbul Üniversitesi Rektörü, şimdi de ÖSYM Başkanı Tokatlı!" eleştirisine zerre kadar katılmıyorum! Zira, bu konuda önemli olan, atananların nereli oldukları değil, atandıkları görevlere uygun olup-olmadıklarıdır. (Sayın Güçlü, atanması öncesinde bölüm başkanlığı bile yapmamış olmakla eleştirilen, 2007-2011 yılları arasında YÖK Başkanı olan Sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın da Tokatlı olduğunu hatırlasaydı ya da bilseydi, herhalde listesine onu da eklerdi!)

Rektörlerin, iş dünyasında başarılı deneyimleri olan ve mutlaka yurtdışını iyi bilen ve yaşamış olan öğretim üyeleri olmasının yararına inanıyorum. Zira, uzunca bir zamandır üniversitelerimizin ve de diğer kamu kurumlarımızın, iyi yöneticilerin yetişmesi için uygun ortamlar sunamadığı bir gerçektir.

[*] [*] [*] [*]

Üniversitemiz, ilimiz ve ülkemiz için en hayırlı ve en yararlı olabilecek olan adayın belirlenmesini ve atanmasını dilerim...