Diyorlar ki:
"Zonguldak Belediye Başkanı Tahsin Erdem’e diz çöktürmeye çalışıyorlar!"
Oysa bu söylem gerçek değil.
Zonguldak Belediye Başkanı Tahsin Erdem, önseçimde kendisine destek veren iki kişinin önünde diz çökmüş!
Biz, Tahsin Erdem’i bu kişilerin elinden kurtarmaya çalışıyoruz.
Sadece biz değil, şehrin tüm dinamikleri bunun için çalışıyor.
Ama bu iki kişinin elinde ne varsa, Tahsin Erdem’i ayağa kaldıramıyoruz!
İnsanın aklına türlü türlü şeyler geliyor!
"Acaba" diyoruz!
Birbirinin yüzüne bakamayan bu iki kişi, Tahsin Erdem’e neden diz çöktürdüler?
Neden ayağa kalkmasını istemiyorlar?
Çünkü bu durumdan keyif alıyorlar!
Şeref yoksunları...
Zonguldak Belediyesi’nin imar planlarına aracılık ettiğim ve para aldığım iddiaları konuşuluyor!
Yüklü miktarda paralar aldığım iddia ediliyor!
Beni tanıyan herkes, bu haberler nedeniyle, “Paralar nerede?” diye soruyor!
Hemen konuya girelim...
Bu iddiayı gündeme getirenler, iddiasını ispat edemeyenler, erkeklerin cinsel zevklerine para karşılığı hizmet eden ve bu işi meslek edinen kadınların çocuklarıdır!
Erkeklerin cinsel zevklerine para karşılığı hizmet eden ve bu işi meslek edinen kadınların çocukları çıksın ortaya, “Ali Rıza Tığ, benim imar işimi çözdü. Benden şu kadar para istedi, ben de şu kadar verdim” desin!
Böyle mesnetsiz bir iddiayı ortaya atmak ve konuşmak için şeref yoksunu olmak gerekir!
Haysiyet celladı olmak gerekir!
Ya da "Ali Rıza Tığ bizi de yazsın, biz de şöhret olalım" anlayışıdır!
Bunun başka bir izahı yoktur!
Tamam oldu!
Yazdım!
Şöhret oldunuz mu?
İçiniz rahat etti mi?
Köylü pazarı...
Zonguldak merkezi bir rant yumağı!
Balıkçıya yer yap!
Bit pazarına yer yap!
Dolmuşçuya yer yap!
Otobüsçüye yer yap!
Üreten Zonguldak köylüsü için yer yapan var mı?
Mustafa Kemal Atatürk, “Köylü, milletin efendisidir” demiş.
Peki...
Atatürk’ü referans alan CHP’nin Zonguldak Belediye Başkanı, neden üretici köylüye yer tahsisi yapmıyor?
Neden üreticinin halkla daha kolay buluşmasını sağlamıyor?
Balıkçılar, Madenci Anıtı’nda satış yapıyor da, üreten Zonguldak köylüsü neden yapamıyor?
Çünkü Zonguldak insanının sahibi yok.
Hiç olmadı.
Bu işi belediyelerin yapmayacağı kesin...
İl Özel İdaresi yaptı.
O da yaptığı yeri kelle paçacıya verdi!
Köylüye vermeye maçası yetmedi!
Kıssadan Hisse: Kahve taneleri...
Bir baba, evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş. "Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş. Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı "Olur" demiş çekine çekine...
Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş. Hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış. "Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna...
Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş. Oğlu, hepsinden ikişer tane vermiş babasına... Adam, iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş.
Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu... Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.
Sonra oğluna dönüp sormuş:
"Ne görüyorsun?"
Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış:
"Havuçlar haşlandıkça, aslını kaybedip yumuşamış. Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler."
Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:
"Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler. Şefkatsiz bir evlilikte ise, eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.
Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler."
Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu. "Asıl ders bu değil!" dedi baba...
Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi:
"Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak. İkisinde de bir tat yok"
Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. "İçmek istersin herhalde" dedi. Oğlu, kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü:
"Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi. Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar."