Zonguldak Belediye Meclis Üyesi Adil Bahadır, Belediye Başkanı Tahsin Erdem’in tatile çıkması nedeniyle başkanlığa vekalet ediyor!
10 gün başkanlık koltuğunda oturacak!
Vekaleten başkanlığa bakınca, bir ücret ödeniyor!
Adil Bahadır’ın Zonguldak Belediyesi’nden hak ettiği parayı almayıp, varsa belediyeye olan kira borçlarından düşmesi ne kadar güzel olur, değil mi?
Üstelik, terminal esnafının belediyeye olan borçlarını da tahsil ederse, çok büyük bir güzellik yapmış olur!
Belediye başkanı koltuğunda oturan birinin belediyeye borcu olur mu?
Herkes çevresinin borcunu tahsil etse, belediyenin kasasına çok güzel para girer!
Mesela, Zonguldak Belediye Başkanı Tahsin Erdem, defterini tuttuğu mükelleflerinin belediyeye olan borçlarını tahsil etse, kim bilir ne kadar gelir elde edilir?
Yeni kaynak yaratacak ufkun yoksa, elindeki kaynakları değerlendireceksin!
Tahsin Erdem, Zonguldak Belediyesi’ne 15 milyon liradan fazla borcu olan şirketlerin defterini tutuyor!
Hala borcu tahsil etmiyor!
Sonra "para yok" diye ağlıyor!
Önceki yönetimleri suçluyor!
Sen, önce kendi mükelleflerindeki alacağı tahsil et!
Gerisi kendiliğinden gelir!
Yapay köşe!
Hani ben, birisi için "kamyon lastiği kadar kafası, sibop iğnesi kadar aklı var" diye yazıyorum ya!
Bence, sibop iğnesi kadar akıl yok bunda!
Zekası olmayan birisi haber yazamaz!
Şimdi tutmuş, yapay zekaya haber yazdırıyor!
Sitede kalma süresini uzatmak için haberi böyle uzatıyorlar!
Bir gün biri çıkar, bu işe "dur" der!
Biz, şimdiden uyaralım!
Habercilik zeka işidir!
Zekası olmayan adamdan haberci olmaz!
Yapay zeka ile habercilik olmaz!
Atalarımız, “Sokma akıl sekiz adım gider” demişler!
Hadi yapay zeka ChatGPT’ye “Sokma akıl sekiz adım gider ne demek?" diye soralım!
Bakalım ne diyecek?
"Sokma akıl sekiz adım gider" Türkçe'de yaygın olarak kullanılan bir deyimdir ve genellikle başkalarının önerisi veya tavsiyesi ile hareket eden kişilerin bu yolun uzun süreli ve kalıcı olmadığını ifade eder. Bu deyim, kendi aklını ve yeteneklerini kullanmayan kişilerin, başkalarının aklı ile yola çıktıklarında kısa bir süre sonra zorlanacaklarını veya başarısız olacaklarını anlatır.
Bu deyimin altında yatan mesaj, kişinin kendi deneyim ve bilgi birikimiyle hareket etmesinin önemine vurgu yapar. Başkalarının aklı ile hareket etmek, kişinin kendi potansiyelini kullanmaması anlamına gelir ve bu da uzun vadede sürdürülebilir bir başarı getirmez. Kendi aklını kullanarak karar vermek ve hareket etmek, bireyin hem özgüvenini artırır hem de daha sağlam ve kalıcı adımlar atmasını sağlar.
Bu tür deyimler, Türk kültüründe bireysel aklın ve deneyimin önemini vurgulayan birçok atasözü ve deyimle paralellik gösterir. Örneğin, "akıl akıldan üstündür" gibi ifadeler, başkalarının görüşlerini dinlemenin önemli olduğunu belirtirken, "kendi göbeğini kendin kes" gibi ifadeler de kişinin kendi sorunlarını kendi çabasıyla çözmesi gerektiğini anlatır.
Bak, nasıl uzadı köşe, değil mi?
Ey kamyon lastiği kadar kafası, sibop iğnesi kadar aklı olan arkadaş!
Okumayan, okuduğunu anlamayan, yazamayan, yazdığını yapay zekaya yeniden yazdıran zeka özürlü arkadaş!
Uyarıları lütfen dikkate al!
Günaha giriyorsun!
Hak yiyorsun!
Sırat köprüsünden geçerken soruları ChatGPT’ye değil, sana soracaklar!
O zaman ne yanıt vereceksin?
Kıssadan Hisse: Baba...
Çin'de, evliliğinden çok uzun zaman sonra bir oğlu olur adamın. Elli beş yaşındadır o yıllarda adam... Öyle çok sever ki oğlunu... "Mutlu olsun" diye elinden ne geliyorsa yapar.
Eşi bir trafik kazasında ölünce, küçük yaştan itibaren hem anne hem de baba olur oğluna... Öperken burnunun direği sızlamaktadır.
Yıllar hızla geçer... Çocuk büyür ve evlenir. Çin'de yaşlıları yalnızlığa terk etme âdetine hiç düşünmeden o da uyar. Evlenince, babasını yalnız bırakıp eşiyle yeni evine taşınır.
Artık seksen yaşlarında olan babasının yanına gitmediği gibi, sadece ölüp-ölmediğinden haberdar olmak için telefona benzer bir çağrı düzeneği yaptırır... Yaşlı babası her gün bir defa koltuğunun az ilerisinde duran butona basıp, "Ölmedim. Hayattayım” der gibi çağrı göndermektedir oğluna gözyaşlarıyla...
Aradan uzun yıllar geçse de oğlu bir kez olsun babasının yanına uğramaz. Fakat babasından günde birkaç çağrı gelmeye başlayınca, içine bir şüphe düşer. Ve pek bir isteksiz halde, babasının evi tarafına işi düştüğü bir gün baba evine uğrar. Daha kapıyı açtığında inanılmaz bir koku duyup, eliyle burnunu kapatır.
İçeriye girdiğinde ise dehşeti yaşar genç adam... Babasının koltuğunda etleri yarım yamalak çürümüş bir iskelet. Yanı başında bir köpek... Önündeki sehpa da ise bir not durmaktadır. Ürpererek atar adımlarını ve kâğıdı alıp okur dehşetle... Kâğıtta ise şöyle yazmaktadır:
"Son günlerde koltuğumdan kalkıp o butona basıp sana çağrı gönderemeyecek kadar halsizim oğlum. Köpeğim Zeytin'e öpücük karşılığı butona benim yerime basmayı öğrettim. Butona her bastığında koşarak yanıma gelip hak ettiği öpücüğünü alıyor. Beni en çok üzen şey ise, o öpücüğün değerini ne kadar uğraşsam da insan olan oğlumun değil, bir hayvanın anlaması... Zeytin, bir öpücük için butona basıp yanıma geliyor da, oğlum yüzlerce öpücük için bir defa bile yanıma gelmiyor. Baban..." (Alıntı)
Günün Fıkrası: Parmak...
Müşterinin biri, lokantada bir çorba söyler. Garson, çorbayı getirdiğinde bakar ki başparmağı çorbanın içinde servis yapıyor.
Müşteri sinirlenir:
- Nedir bu saçmalık, parmağın çorbanın içinde, nasıl böyle servis yaparsın?
Bunun üzerine garson:
- Beyefendi, özür dilerim... Parmağımda dolama çıktı, doktorumun tavsiyesi parmağımı sıcak tutmamdır.
Bunun üzerine sinirlenen müşteri:
- Madem sıcak yer lazım, öyleyse parmağını kıçına sok, sıcak kalır.
Garsonun cevabı söyle olur:
- Beyefendi, ben zaten içeride öyle yapıyorum. Servise çıktığımda da böyle oldu...